Oyunu kurallarına göre oynamaktan başka çaremiz yok

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

Dünya kamburlaşıyor. Siyasi açmazlar listesi olabildiğine uzun; Donald Trump, Kim Jong-un, John Bolton, Mike Pompeo İran-ABD nükleer anlaşmazlığı, İsrail-Filistin gerginliği, Irak bataklığı, Suriye savaşı… ABD’nin korumacılık adımlarıyla önce NAFTA ardından Çin ile ticarette gümrük vergilerinde artışa geçiyor olunması, buna misillemeleri de beraberinde getirip küresel yıkım maliyetini artırıyor. Nereye gidiyoruz?

Dünyadaki trend, küresel emtia fiyatlarını artırıyor. Bizi en yakından ilgilendiren de ham petrol. Dış ticaret açığımızda enerji yükü yıllar ortalamasında 50 milyar doların altına çok fazla gerileyemiyor; sizin anlayacağınız bağımlılık çok yüksek. TL’nin yabancı paralar karşısındaki hızlı değer kaybı, enflasyonu %15 oranında yükseltiyor. Bu çerçevede yıllık TÜFE enflasyonu Mayıs’ta %12.15 şeklinde gerçekleşti. Sonuç pek de şaşırtmadı.

Yüksek enflasyon nasıl yüksek faize dönüşüyor?

Enflasyon, tek haneden adım adım başlayan yolculuğuna, çift hanede koşa koşa ediyor. Bu durumda şu şemayı bir düşünelim. Diyelim reel büyümenin motoru düşük faiz ortamını, piyasaya aldırış etmeksizin, resmi olarak tesis etmek konusunda ısrar ettik. Öncelikle, biz bir tüketim toplumuyuz. Tasarruf oranımız varla yok arasında bir yerdedir. Her alanda girdilerimiz olan hampetrol ve emtia fiyatları küresel kaynaklı artış eğiliminde almış başını gitmektedir. Bizde de kurdaki geçişkenlik etkisiyle artan bir enflasyon etkinliği hakimdir. Merkez bankası, elini gösterdi; yani geride kalacak.

Şema. Yüksek enflasyondan yüksek faize giden süreç

TL’yi enflasyonla mücadele için gerektiği ölçüde kullanmakta geç kalmayı tercih edecek. Diğer bir ifadeyle para politikası, büyümeye daha büyük bir önem atfedecek. Ekonomimiz yüksek tüketim ve düşük tasarruf eğilimi altında her türlü mal revaçtadır. Fiyatlar arttığına göre satıcı sattığı malı, aynı fiyatla yerine koyamayacaktır. Öyleyse 1980 sonrasında yaygın olan stokçuluk tozlu raflardaki yerinden indirilmiş olmaktadır. Sıfır stok yönetimi gidecek, yüksek stok tutma dönemi başlayacaktır. Bu da yeni TL ve/veya yabancı para talebi anlamına gelecektir. Yükselen TL talebi, TL faizini artırırken; artan döviz talebi de tekrar enflasyon artışına dönüşecektir. Sonuç olarak resmi olarak baskılansa da yüksek enflasyon bir zaman dilimi sonrasında yüksek TL faizine dönüşecektir.

Öyle kritik dönemdeyiz ki, içerde ve dışarda köklü dönüşüm dönemlerinden geçiyoruz. Dünya politik felsefesinde kritik nitelikte 3 temel olay vardır.

i. Fatih Sultan Mehmet’in Bizans’ı tarihten silmesi: İpek, baharat, kral yolunu ele geçirilmiş olması ve bölge hakimiyetini 524 yıl koruması.

ii. Fransız devrimi: Toplumun iradesinin her şeyin üstüne olduğu, insanların eşitliğine, adaletine, özgürlüğüne dayalı yeni bir sistem anlayışı benimsenmiştir. Yasalaşan ilkeler, Napolyon’un fethiyle tüm Avrupa ve Rusya’ya da ulaştırılmış ve dünya genelinde yaygınlaşmıştır.

iii. Bilişim devrimi: Küreselleşme, bilginin toplumlar arasında yeni türden bir özgürlük anlayışın getirmiştir. Bilgi toplumu olmak, beraberinde yeni bir ticaret (e-ticaret) anlayışını da getirmiştir.

Tarihteki tüm bu 3 dönüm noktasının ortak bir özellikleri vardı; ekonomik nedenlerle şekillendirilmeleri… Düşünün; Fatih, ipek, baharat, kral yolunu Avrupa’nın sömürgesinden çekip almasaydı, İspanya-Portekiz yeni yerler bulmak için arayış içinde olamayacaktı. Amerika’yı, Hindistan’ı keşfe çıkmayacak, dünyanın yuvarlak olduğunu ispatlamaya uğraşmayacaktı.

Fransız devrimindeyse etkili olan yüksek vergilerdi. Çalışan yurttaşlar kelle vergisi, tuz vergisi, toprak kirası altında ezilirken; din adamları ve soylular keyiflerini sürmektelerdi. Bu durum toplumda çok büyük rahatsızlık yaratmıştı. Bugünkü bilişim devriminin hikayesi de, yine ekonomiktir. Amerikan doları dünya ticaretine hakimken, dünya ekonomisinin sırtında da en büyük kamburdur. Bu kamburdan kurtulma arayışları, 2008 küresel sistemik kriziyle devleşmiştir. Nitekim bu yönde yeni para arayışları sürmekte, ülkeler arası ikili ilişkilerde karşılıklı ulusal paraların kullanım oranı hızla artmaktadır. Dolayısıyla reform sürecektir. Önemli olan bizim içerde doğru yöne koşmamızdır. Üretim, inovasyon, eğitim altyapısı güçlü bir toplumu güçlendirmemizdir. Dünya tarihinde devrimlerin karşısında duranlar, rüzgara karşı su dökmek dökenler gibi, kendi kendilerini ıslatmışlardır ancak. Oyunu kurallarına göre oynamaktan başka çaremiz yok.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar