Politika ekonomi ve kurumlar

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Türkiye’de iki gün sonra mahalli idareler seçimi var. Tüm caddeler bayraklarla donatıldı. Adaylar ve partiler, araçları ile yüksek sesle propaganda yapıyorlar. Seçimin kimi kazanacağı herkesin gündemine oturmuş durumda. Seçimle yatıp, seçimle kalkıyoruz.

Siyaset bilimciler hep Türkiye’de halkın politikaya katılmadığını, bunun doğurduğunu sakıncalardan söz ederler. Ben bu düşünceyi doğru bulmuyorum. Türkiye’de sıradan yurttaş da dahil olmak üzere, hemen herkes politikaya göbekten bağlı. Bunu söylememim nedeni işsizinden, işadamına, bürokratına herkesin partisinden kişisel beklenti içerisinde olmasıdır. Nitekim devlet memuru seçimde partisi iktidara gelirse genel müdür olmayı, işadamı kamudan iş almayı bekler.

Seçmenlerin politikacılardan beklentileri kişiselleşince, politikacının ne yapacağının, ya da yaptığının pek önemi kalmıyor. Bundan dolayı politikacı da, bu zeminde politika yapıyor. Politikacılar iktidara geldiklerinde hangi alanda yapısal düzenlemeler gideceğini anlatmaktan çok, adına “proje” dedikleri, aslında nerede, nasıl, kimin için rant kollayıcılığı yapacaklarını anlatıyorlar.

Öyle ki, Türkiye’de politika artık ekonomide rant kollayıcılığı-sağlayıcılığı üzerine oturmuş durumda. Bunun dışındaki tüm değerler, yasalar, kurumlar, kurallar hiçe sayılıyor, hukuk, insan hakları yerlerde sürünüyor. İktidar partisi yasaları tanımıyor, yasaları uygulamaya çalışanları yok ediyor, muhalefet yasadışı dinlemeleri meydanlarda dinleterek başlıyor mitinglerine. Bunlar, bir de yazılı ve görsel medyada, yazarlar(?), akademisyenler(?) tarafından yürekli yürekli savunulabiliyor. Yapı bu olunca yerel seçimlerde iktidara gelmeyi hedefleyen partilerin ideolojileri önemsizleşiyor. Partiler aynılaşıyorlar.

O kadar ki, kimi muhalefet partileri, iktidar partisinin aday göstermediği belediye başkanlarını aday göstermekten çekinmiyorlar. Partilerin demokrasiye bakışları, algıları ve anladıkları o kadar sığ ki, bir partiden baba, anne ve oğul aynı kentin farklı bölgeleri için aday yapılabiliyor, ya da babası eski belediye başkanı olan birinin oğlu da aynı ilçede aday gösterilebiliyor. Politika Türkiye’de o kadar ayağa düşmüş konumdaki, partisini yeteri kadar solcu bulmayan bir parti genel sekreteri iktidar partisine geçip, bakanlık yapıyor, sonra istifa edip, iktidar partisini suçlayabiliyor, seçmenler de ona oy veriyorlar.

Türkiye’de politikanın belden aşağıya konular üzerinden yapılması ve bunun genel kabul görmesi kabul edilemez. Fakat ne yazık ki böyle düşünen kişi sayısı çok az. Zemin zayıf olunca binaların kayması nasıl doğal ise, kurumsal yapısı zayıf olan ülkelerde seçmenlerin ve politikacıların bu tavırlarına şaşırmamak gerekiyor.

Türkiye bu haftadan başlayarak bir yıl içinde üç seçim yapacak, bu seçimler ekonomik ve sosyal sorunların ağırlaştığı, daha da önemlisi hukuki altyapının çöktüğü bir dönemde olması nedeni ile bekliyorsunuz ki, bir partiden kurumsal, yapısal düzenlemelere yönelik bir çözüm önerileri olsun (samimi olarak). Ama olmuyor, doğrusu olmayacak gibi de.

Beni bu konuda umutsuzluğa sürükleyen onlarca örnek var. Fakat mesleğim gereği yüksek öğretimden bir örnek vereyim. 1982 yılında kurulan YÖK’ü muhalefette oldukları dönemde tüm partiler kaldıracaklarını söylediler. Olmadı. Öyle ki, 1991 seçimleri sonrasında iktidardaki iki partinin (DYP-SHP) liderleri (Çiller ve İnönü) bile YÖK’ü kaldıramadılar. Bugünün iktidar partisi de,  YÖK’ü kaldıracağını söylemişti, fakat yapmadı. Çünkü YÖK üniversiteleri kontrol etmek için bir güçtü ve gücü iktidarlar çok seviyor.

Her şeye rağmen, iyi seçimler.  

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019