Reel sektörün krizi

Ali Argun KARACABEY
Ali Argun KARACABEY VERİDEN BİLGİYE argunkaracabey@arel.edu.tr

Bize fakültede öğrenciyken, piyasa ekonomisinde işini iyi yapamayan şirketlerin piyasadan çekilmelerinin, bu şirketlerin çekilmesiyle oluşan boşluğun ise işi iyi yapan şirketler tarafından doldurulmasının piyasanın sağlığının göstergesi olduğu öğretilmişti. Teorik açıdan bir hataya sahip olmadığını düşündüğüm bu yargıda eksik kalan parça, işletmelerin çevresel koşullardan nasıl ve ne ölçüde etkilenebileceklerinin dikkate alınmamış olmasıdır.

Yani daha basit bir şekilde söylemek gerekirse, bazen işini iyi yapabilen şirketler de iflasın eşiğine gelebilmektedir. Bu durum işletmenin işini iyi yapamamasından değil, çevresel koşullarda hiç beklenmeyen veya öngörülemeyen değişimlere karşı direncinin düşük olmasından kaynaklanmaktadır. İşletmelerin kurucuları ve ortakları kuşkusuz bu riski üstlendiklerinin farkındadırlar ve tam da bu riski üstlendikleri için işletmenin kazançlarından en büyük parçayı da onlar almaktadırlar. Riskin farkında olmaları ve karşılığında getirisini elde etmeleri, riskin realize olduğu zamanda “bize ne” demek hakkını bize sağlamıyor. Şirketlerin kurucu ve sahiplerinin kaderi değil konuştuğumuz, sakın yanlış anlamayın. 

Bir ekonomide faaliyet gösteren her işletme, belirli miktarda kaynağın bir işe tahsisi anlamını taşımaktadır.

Tahsis edilen kaynaklar aslında bizim ortak zenginliğimizdir ve bu nedenle bir işletmenin zora düşmesi veya faaliyetlerine son vermesi bizi de ilgilendiren bir durumdur. Diğer taraftan nüfus yapımıza bakıldığında her yıl 700-800 bin yeni istihdam alanı yaratmak zorunda olduğumuz bir gerçektir. Bu rakam önemli ve sürekli bir büyüme performansının devam ettirilebilmesini gerekli kılmaktadır. Kuşkusuz gelişen teknoloji büyümenin istihdama katkısında da sınırlamalara neden olmakta ve işimizi daha da zorlaştırmaktadır. Böylesine zor bir görev bizleri beklerken, şirketlerin zora düşmeleri, faaliyetlerine son vermeleri ne yazık ki istihdam ihtiyacını da artıracaktır. 

Geçen yazılarımda da belirtmiştim, kriz anlayışımızı değiştirmemiz gerekir diye. 2000’li yılların başlarında yaşadığımız çalkantılı dönemde kamu maliyesi ve finans sistemi konusunda önemli adımlar atılarak, o dönemde yaşadığımıza benzer bir krizin tekrarı imkansız değilse bile çok zor bir hale getirildi. Bu iyi bir gelişme olmakla birlikte, o dönemde çok üstünde durulmayan ve uygulanan politikalar ile özellikle kur riskine karşı daha duyarlı bir reel sektör yaratıldı. Bu nedenle sıkıntı burada karşımıza çıkacaktır.

Reel sektörün yaşadığı sıkıntılar, zaman içinde ekonominin diğer bileşenlerine de bulaşarak hissedilir hale gelecektir. Bu durum tüm ekonomiyi sarmadan, şirketlerin yaşadıkları ve yaşayabilecekleri yapısal sıkıntıların çözümünde, bürokrasisi azaltılmış, işlevsel mekanizmaların finansal sistemin oyuncularını da işin içine dahil etmek suretiyle kurulması gerekmektedir.

Unutmamak gerekir ki, işletmeler için işleyen teşebbüs değerleri çoğunlukla kuruluş değerlerinin çok üzerindedir. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Abone 13 Mayıs 2019
Paylaşım ekonomisi 29 Nisan 2019
Eğitimde değişim 18 Mart 2019
Sistem bozucular 21 Ocak 2019
Dijitalleşme, ama nasıl? 31 Aralık 2018
Dalgalar ve Atatürk 21 Mayıs 2018