“Sanat birleştiririr, ayrıştırmaz…”

Emre ALKİN
Emre ALKİN PAYLAŞMASAK OLMAZDI emre.alkin@dunya.com

Bu hafta konuğumuz heykeltraş ve seramik sanatçısı Gül Delemen. Hisarüstü’nde ara sokakta açtığı atölye, mahalle sakinleri tarafından ilk önce tam anlaşılamamış. Şaşırmadık. Sanat Türkiye’de ya tam anlaşılmıyor ya da keyfe keder tarifleniyor. Ancak bugün, mahalle sakinleri çok memnun hatta çocuklarını atölyeye derse keyifle gönderiyor. Bunu da paylaşmasak olmazdı. 

Sanatçı olmak mı? Sanatçı doğmak mı? Hangisi doğru? 

Her ikisi de birbirini tamamlıyor. Bir sanatçının doğuştan gelen yeteneği ve yaşadığı ortamın kültürüyle beslenerek varolduğunu düşünüyorum. Sanatı ileri yaşlarda icra etmeye başladım ama her zaman ruhumda vardı. Bilkent Üniversitesi’nde büro yönetimi okudum sonra da ABD’de işletme eğitimi aldım. Zamanla iş hayatında olmamaya karar verdim. Duygularımı ifade ediş biçimimi ve sanatsal yönümü daha fazla bastıramayacağımı anladım. 30 yaşından sonra akademiye tekrar başladım. Bu sefer sanat için. 

Schopenhauer “Evrenin gerçek efendileri sanatçılardır” demiş. Bu sebeple mi sanatı seçtiniz? 

O kadar ileri gitmeyeceğim. İş dünyasındaki gerçek liderlerin de sanatsal bir yönlerinin olduğunu düşünüyorum. Gerçek bir lider hem kendi analitik yönünü hem de duygusal yönünü geliştirmek zorunda. İş dünyasında yol alırken, babamın rahatsızlığı bana hayatı baştan sorgulattı. İç dünyama döndüm sordum. “Ben” demenin anlamsızlığını kavradım. “Biz” demenin önemini anladım. Birleştiriciliği seçitim. Sanat birleştirici bir unsur. Ayrıştırıcı değil. Sürekli “ben” diyenin birleştirici bir özelliği olacağına inanmıyorum. Sanat özgürlüktür, ışıktır aydınlanmadır. Sanatın olduğu yerde gelişme vardır. Hatta günümüzde toplumun geçirdiği dönüşümü kavrayıp, çağdaş teknikleri kullanan evrensel boyutta düşünsel üretim merkezlerine ihtiyaç bulunmakta olduğunu düşünüyorum. 

Sanatsal yönümüzün eksildiği ve gitgide daha yüzeysel olduğumuza dair endişeniz var mı? 

Maalesef var. Bakan ama göremeyen bir toplum olduk. Gerçek diye bahsettiğimizin hakikatle alakası kalmadı. Türk Halkının hayat pratiği yüksek ama gönül gözü giderek kapanıyor. Sanatla ilgilenmek aynı zamanda kendini ve etrafını eğitmektir. Sanattan uzaklaştıkça bu eğitimi de ihmal ettiğimizi düşünüyorum. Sanatçı sadece ürettiğiyle değil izleyicisiyle de bütünleşerek yol alır. Bu unutulmamalı. 

“Bu sanattır, bu sanat değildir ” demek mümkün mü? 

Bu tartışmanın faydalı olduğunu düşünmüyorum. Bizi doğru bir yere götürmüyor. İlk çağlardaki mağara resimlerini nereye koyacağız o zaman? O da bir ifade biçimi değil mi? Yaratmak, kişinin kendi dili ile mevcut malzemesinden düşünsel anlamda beslenerek kendine ait yeni bir söylem üretmesidir. Bunun dışında üretilen herşey tekrar niteliği yani kopya niteliğini taşır. Gerçek sanat diyebilmemiz için özgün, biricik olması önemlidir. 

“Sanatçı olmak için yetenekten fazlası gerekiyor...” 

Sanatçı olmak bir ruh hali midir? Yoksa bir yaşam biçimi mi? 

Bir yaşam biçimidir diye düşünüyorum. Çünkü yaşam biçimine sahip sanatçı zaten sanatçı ruhuna sahip demektir. Büyüdüğüm ortamda herşey belki sanatsal değildi ama ruhumuzun beslendiği kültür ve estetik vardı. Öğretmenlerim sürekli olarak bana “senin sanat okuman lazım” diyordu. İlk önce anlayamıştım bu ısrarı. Prof. Süleyman Saim Tekcan bana “kültürlü ve eğitimli herkes sanat yapabilir” demişti. Ben ise sanatın bir tarafının hep yetenek- olduğunu düşünüyordum o zamanlar. Yetenek gerekiyor ama kültür ve zeka da gerekiyor. Türkiye gibi kültürel açıdan zengin bir ülkeden adaha fazla sanatçı çıkması gerekir diye düşünüyorum. Sahip olduğumuz kültür buna elverişli aslında. 

Siyaset sanata yön vermeye çalışıyor gibi. Sanat siyasete yön verse daha iyi olmaz mıydı? 

Sanatçı daha evrenseldir. Kalıplara girmez ve daha geniş, daha derin bakar. Birleştirici bir rol üstlenir. Siyasetçilerin genelde böyle bir kaygıları yok. Yine de eskisi gibi bağıran çağıran masaya yumruğunu vuran siyasetçi ya da kanaat önderlerinin yerini, işe dört elle sarılan, orkestra şefi gibi davranan hatta işin ucundan tutan liderler de görmeye başladık dünyada. Bu da umudumu artırıyor. Gerçek lider toplum için çalıştığını bilip egosunu kontrol altına alabiliyor. Diğerleri gelip geçici oluyor. Sanatçıya tekrar gelirsek: Sanatçı sağcı veya solcu olabilir ama baktığı açıdan birleştirmeye çalışır. Sanatın sağı solu yoktur. Toplumu departmanlara ayırmaz. Sanat ile siyasetin birbirlerinin işine karışmaması en doğrusu. 

“Sanatla geçinmek kolay değil….” 

Sanatla uğraşanın karnı doyar mı? 

Türkiye’nin daha bu konularda kat edecek yolu var. Medeni toplumlarda sanata yaklaşım ile Türkiye’de sanata yaklaşım aynı değil. Seçilmiş 7 sanatçıdan biri olarak Chicago’ya gittiğimde bana sorulan sorular ile Türkiye’de sorulan sorular arasında dağlar kadar fark var. Konuşmalar, beklentiler, yaklaşımlar çok ama çok farklı. Katedeceğimiz yol olması kötü birşey değil. Demek ki gelecek parlak. Ancak yaşam şekli olarak kolay olmayan bir tarz sanatçılık. Hatta sanatçılıkla geçinmek kolay değil. Hayal gücünü yüksek tutmak ama konforla ilgili beklentilerinizi törpülemeniz gerekir. Sanat uzun yıllar karşılıksız vermeyi göze alabilmektir. 

Finans dünyası siyasetten gelen yorumlara tepki veriyor ama sanat dünyası vermiyor gibi. Türk sanat dünyasında “nereye gidiyoruz” diye bir endişe var mı? 

Olmaz olur mu? Var elbette. Ancak farklı şekilde ifade ediyor. Sanatı sanat için veya toplum için yaparken herkesin kullandığı bir dil var. Şu anki sanata bakış açısı kimsenin hoşuna gitmiyor elbette. Sanatın neyi savunduğunu veya tarifine girmeyeceğim. Kendi adımıza özgür düşünmeyi savunuyoruz diyebilirim yine de. Sanat kalkınmanın da yanındadır. Sürekli gelişmeyi destekleriz. Sanatçılar, Ekonomistler, bankacılar, mühendisler, doktorlar ve diğer meslekler olmazsa kalkınamayız. Bir bütün halinde hareket etmek gerekiyor. Özgür olarak, düşünerek, yaratarak. 

“Sanatçı risk alır…” 

Bankacı, işadamı veya yatırımcı risk alır. Sanatçı risk alır mı? 

Sanat başlıbaşına bir risk. Mesela 30 yaşından sonra sanata başlamam da bir riskti. Sanatçının kendini ifade etme tarzı bir risk. Geçinmesi bir risk. Popüler olmak ile sanatsal olmak tercihi de risk. Öldükten sonra anlaşılacağından korkanlar da oldu ve olacak elbette. Sadece toplumun istediğini yapınca, sanatın dilini geliştiremiyorsunuz. Gerçekten kendi hakikatiyle yol alan sanatçılar bu riskleri daha rahat yönetebiliyor. Demek ki korkuları geride bırakarak sanata devam etmek gerekiyor. Özgür ve cesur olmak gerekir akabilmek için. Nehir gibi. 

Son olarak... Sanat dünyası iş dünyasından farklı mıdır? 

İşleyiş çok farklı değil açıkçası. Zemin hep kaygan. Burada da piyasalardaki balonlar ya da vaktinden önce atılmış adımlar var. Bazen iş dünyasına göre daha sert rüzgarlar esiyor diyebilirim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar