Türkiye'nin ihtiyacı olanlar neler?

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

 

 

Bulanık suda balık avlıyoruz. Küresel ya da bölgesel krizlerde öne çıkan ekonomik büyüme konjonktürel belirsizlik paradoksunu sorguluyor. Ayhan Köse ve Marco E. Terrones, 1975-2012 döneminin önemli dört krizini karşılaştırıyor. 1970 sonrasının 1975, 1982, 1991 ve 2009 yılları eksenindeki 4 önemli kriz ve bu krizi takip eden 9 çeyreklik döneme odaklanıyor. Bu 4 farklı krizden; 1975,1982,1991 yıllarındakilerde, dokuzuncu çeyreğe girilirken belirsizlik ivmesi hemen hemen sıfırlanıyor. Oysa, 2009 krizlerinin ardından gelen dokuz çeyreklik periyot için belirsizlik kontrolden çıkık durumda.

" Tanrı, karıncayı öldürmek istediğinde onu kanatlandırırmış." Almanların bu atasözünü aratmayacak ölçüde büyüyen gelişen ülke ekonomilerinin peşine takılıp, onları gölge misali takip eden bir sorun yumağı ve bir de bunu alıp satan piyasalar gerçeğini bulunuyor. Piyasalar, karşılarında onları destekleyen makroekonomik gelişmeler bulamıyorlarsa eğer; er ya da geç makroekonomik gerçeklere yakınsarlar. (Hymen Minsky'i hatırlarsak) Bugün için geldiğimiz noktada, kriz adına QE3 adımı dışında elle tutulur, yeni bir adım atılmamış olmasına rağmen, balonlara aldırış etmeyen bir konjonktür buluyoruz karşımızda. Peki, önceki krizlerden farklılaşmayı hangi noktalar destekliyor?

1. Miktarsal gevşetmelerle krizin başından bu yana sürdürülmekte olan güçlü "carry trade" mekanizması başat rol üstleniyor. Son günlerde bu eğilimi kırmayı deneyen bir marj daralması göze çarpıyor. Ancak yine de bu yolla işlem gören yaklaşık 3.9 trilyon dolar, krizde önemli bir kazanç kapısına dönüşebiliyor.

2. Bir tarafta, krizin nasıl geliyor olduğunu detay detay ortaya koyan Raghuram Rahan, Robert Shiller, Noureil Roubini, Nail Ferguson gibi ekonomistler; öte yanda, bu gerçeği bile bile kâr düzenine alışkın vurdumduymazlar ya da bilmeyerek ayak sürüyenler şimdi tek ortak paydada birleşiyorlar. Bu ortak payda, krizin önceki krizlere hiç benzemediği ve uzun süreceği oluyor.

3. Küresel koordinasyon, krizin ilk aşamasındaki kadar sağlıklı bir gelişim çizgisinde duramıyor. Aslında bunu tahmin edebilmek çok kolaydı. Çünkü küresel gerçeklerle çelişik duran ulusal çıkarlar, politik faydalarla bir potada eritilecekti. Zira zaman zaman yaşanan DTÖ anlaşmaları dışında taşmalar, barter ekonomisi uygulamaları, korumacılıklar gibi bu raydan çıkışlar uzayan kriz yıllarında düzeni tehdit edecekti.
Ulusal ekonomide hangi sorunlar patlak verebilir?

Dün Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, dünyanın genel seyrinden ayrı duran gerçeklerimize bir kez daha gönderme yaparak, şöyle diyordu: "Dünyada enflasyon yerine deflasyon tehdidi yaşanıyor olabilir, ancak gelin görün ki, bizde en önemli sorun halen enflasyondur." Peki, neden tek hane ile çift hane arasında gidip gelen oldukça katı duruşlu bir enflasyonumuz vardır? Neden, dışa bağımlılıktır. En önemlisi de bu yönde atılmış ya da atılmak istenen uzun vadeli politikalar; özel, kamu ve bireylerden oluşan geniş ulusal birliktelikle destek görmeyerek, temcit pilavı gibi her seferinde pişirilip pişirilip önümüze konulmaktadır. Enerjide dışa bağımlı olsa da enerji sarfiyatında dünyanın petrol ihraç eden ülkeleri kadar cömert, tasarrufta dışa bağımlı yaşasa da, en zengin uluslar kadar rahat harcayabilmek bizi dünya ülkelerinden farklılaştırıyor.

Öyle ya da böyle bütçe disiplini, düşük kamu borç düzeyi ve güçlü bankacılık sektörü Türkiye'nin tüm açıklarını örtmeye yetiyor. İşte bizi bu küresel rekabet yarışında ayağa kaldıracak politikalar, satrançtaki 3-4 hamle sonrasını tasarlayan ustalıklar olacaktır. İşte asıl ihtiyacımız olanlar bunlardır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar