Uluslararası finansın yeni güç odakları

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

 

Finansın yepyeni bir boyut kazandırılmış olması, krizi inceleyen sayısız araştırmanın ulaştığı ortak sonuçlardan birisidir. Özellikle altı çizilen nokta; kazanmış değil, kazandırılmış olmasıdır. 2007-2012 krizini çağrıştıran gelişimler, sistemin kendi yarattıklarıyla oluşturulan finans mühendisliği üretimi araçlarla, bunların denetimini, gözetimini ve değerlendirilmesini aşamasındaki esnek tavrından ibaretti. CDO, CBO, CDS, SWF gibi sayısız terminolojiyi bu kriz dimağımıza nakşetmişti. Kredi Sigorta Primleri ya da CDS'ler tamamen kredi derecelendirme kuruluşlarının öngörülerini bypass etmiş, piyasanın yargısıyla fiyatlandırılmıştı. Kriz, bu arada yeni aktörler de ortaya çıkarmaktan geri durmamıştı. Devlet Varlık Fonları (SWF) bir anda krizin en önemli aktörleri arasındaydı. Petrol fiyatlarında artışları altın, bakır, çinko, alüminyum gibi endüstriyel metallerle; buğday, arpa, mısır, şeker pancarı gibi tarım ürünü artışları izledi. Bu gelişme üç temel unsurla desteklendi: İlki gelişmiş ülkelerin büyümeleri 2007-2012 krizinin hemen ardından durmuş olsa da, gelişmekte olan ülkeler talepleri kriz öncesini aratmaz ölçekte artırmayı sürdürdüler. İkincisi ucuz para ortamıdır. Küresel risksiz faiz oranı BOJ için %0.1, ECB için %1, FED için %0.25 seviyelerindedir. QE1, QE2, QE3 miktarsal gevşetmelerinde yaratılan fonlara bakarak, artan küresel enflasyon beklentisi metaller ve tarım ürünlerine olan talebi desteklemiştir. Üçüncüsü yüksek petrol fiyatlarının bio dizel üretimini tetiklemesidir. Kendi kendini doyuramayan uluslarla, sanayileşmiş topluluklar bio dizel üretimi sonrasında karşı karşıya geldiler. Hampetrol fiyatı yükseldikçe, petrole alternatif üretim olanağı sunan bio dizel üretim, tarım ürünlerinin mevcut gıda özelliğinin üstüne yeni tanımlar ekledi.

İşte bu kez yeni finansal güç merkezi, ürün ya da enstrüman ekseninden sıyrılıyor ve bir kurumla şekilleniyor. Diğer bir ifadeyle, yeni finansal güç tanımı yapıp da, gölge bankacılığa değinmeden geçmek olmaz. Gölge bankacılık, toplam büyüklük ve güç odağı olarak küresel ekonomiye bütünüyle sinmiş durumdadır. 2007-2012 küresel sistemik krizi sonrasında sistemdeki bankacılık sektörüne güçlü bir rakip olduğu ortaya çıkmıştır.
Bütün bu bildiğimiz gerçekler, son dönem not artışımızla bir noktada kesişiyor; "negatif kazanç". Uluslararası serbest sermayenin bir anda hedefi olan Türkiye ekonomisi, rezerv girişlerini iyi yönetilemezse hasar görecektir. Özellikle sanayiye doğrudan yatırım yerine; bize negatif, yabancılara pozitif kazanç farkı sunan FED, BOJ, ECB faiz oranları, %5.75 politika faizimiz, son dönem hariç (not artışı sonrasındaki dönemde %5.65'dir), hep politika faizinden ve likidite koridoru faizi ortalamasından yüksek seyreden faizimiz nedeniyle finansı tercih etmektedir. Bunun için tüzük, mevzuat, düzenleme, denetim mali ya da para politikası sermaye girişlerine karşı uyanık olmalıdır. Bu dönem her geleni içeri alamayacağımız bir dönem olmalıdır. Çok seçici yaklaşmak, kazancın olduğu her yerde kuralları delmek isteyenleri unutmamak adına gereklidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar