Vergi kaçakçılığı davalarında bilirkişi sorunu

Vergi kaçakçılığı suçu söz ko­nusu olduğunda, pek çok mahkeme dosyayı hemen bir bi­lirkişiye göndermeyi tercih eder. Bunun nedeni, verginin teknik bir konu olarak görülmesi ve bu nedenle sanığa isnat edilen su­çun maddi unsurunun varlığını yeterli değerlendirme konusun­daki tereddüt.

Ancak, teknik bil­giyle hukuki değerlendirme bir­birine karıştığında ya da bilirki­şi raporu gerekçesiz, dayanaksız, adeta idari raporların özeti gi­bi ortaya çıktığında, sanığın öz­gürlüğünü ilgilendiren ciddi so­nuçlara yol açabiliyor. Bu neden­le, bir davada bilirkişiye ihtiyaç olup olmadığı, varsa yöneltilecek sorular ve bilirkişi raporunun ya­sal kriterlere uygunluğu sanık bakımından çok önemli.

Uzmanlık, özel veya teknik bilgi ihtiyacı varsa bilirkişi atanabilir

Örneğin, mahkemenin önünde sahte ya da muhteviyatı itibariyle yanıltıcı fatura düzenleme veya kullanma yoluyla işlenmiş bir vergi kaçakçılığı davası var. Vergi Usul Kanunu her iki belgeyi de tanımlamış. İki belgeyi birbirinden ayıran ana unsur, faturayı düzenleyen ile faturayı kullanan arasında, fatura düzenlenmesini gerektiren hukuki ilişkinin (mal veya hizmet alım-satımı) gerçekten olup olmadığı. Böyle bir hukuki ilişki yokken varmış gibi düzenlenen belge "sahte belge"; böyle bir hukuki ilişki varken içeriği (mahiyet veya miktar bakımından) yanlış aktarılan belge ise "muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge". Dolayısıyla, burada esas itibariyle hukuki bilgiye ihtiyaç var, teknik bilgiye değil.

Bilirkişi, ancak çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar için atanabilir ve raporunda sadece bu konularda açıklama yapabilir. Yasada vergi kaçakçılığı suçuna yol açan eylem açıkça tanımlanmış ve/veya içeriği yerleşik Yargıtay kararlarıyla belirlenmiş ya da bir ceza yargıcının içeriğine halihazırda hakim olduğu (tahrifat gibi) eylemlerden oluşuyorsa, bilirkişiye ihtiyaç yoktur.

Buna karşılık, defter ve kayıtlarda muhasebe hilesinin varlığı ya da kayıt dışı satışın önlenmesi için kurulan elektronik kontrol ve denetim sistemleri veya ilgili diğer sistemlere bilişim yoluyla müdahale ile ilgili sorular, ancak muhasebe bilgisi ya da teknik bilgiyle cevaplanabilir. Dolayısıyla, bunlarda bilirkişi yardımı gereklidir. 

Bilirkişi hukuki nitelendirme ve değerlendirme yapamaz

Bilirkişi, raporunda hukuki nitelendirme ve değerlendirme yapamaz. Örneğin, “sanık Vergi Usul Kanunu’nun 359/b maddesinde belirtilen sahte fatura düzenleme suçunu işlemiştir” diyemez. Bu, yargıcın görevidir.

Keza, bilirkişi, VİR, VTR, VSR gibi idari raporların özet ve onayından ibaret bir görüş sunamaz. Görevini dürüstlük kuralları çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak, sanığın savunmasını ve lehine hususları da değerlendirerek yerine getirmelidir. Bu bağlamda,

- Bilirkişi raporu gerekçeli olmalıdır.  

- Raporun dayanağı olan somut ve özel nedenler/bilgi ve belgeler, bilimsel verilere uygun olarak gösterilmelidir.

- Mahkeme tarafından cevaplanması istenen somut sorular tek tek sorulma sırasına göre, bilimsel dayanakları da açık ve anlaşılır biçimde gösterilerek ve eksiksiz olarak cevaplanmalıdır.

- Bilirkişi, özel veya teknik bilgiye dayanmadan yalnız yargılama sırasında elde edilen delilleri değerlendirerek uyuşmazlık konusunda saptamalar ve yorum yapamaz.

- Bilirkişi, incelediği tüm belgeleri (ticari defter, fiş, fatura, makbuz, senet vb.) yargı denetimine elverişli bir şekilde raporuna yansıtmalıdır. 

Bilirkişi görevi konusunda tereddüt ediyorsa, mahkemeden kendisinin hangi sorunu çözmesinin istendiği, inceleme alanının kapsam ve sınırları hakkında bilgi talep etmelidir.

Kurallara aykırı davranan bilirkişiye ceza

Bilirkişinin yukarıda anılan te­mel ilkelere aykırı hareket etme­si, uyarma cezasından, bilirkişi si­cilinden ve listesinden çıkarmaya kadar varan yaptırımlara yol açar. Ayrıca, kimi eylemler (örneğin gerçeğe aykırı rapor vermek) uzun süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtur. Dolayısıyla, bilirkişinin ra­porunu özen ve dikkatle hazırla­yıp, görevinin dışına çıkmamalı­dır. Yargı kararları da bu yöndedir.

Çözüm: ihtisaslaşmış asliye ceza mahkemelerini ülke çapına yaymak

Bugün vergi kaçakçılığına iliş­kin davalara asliye ceza mahke­meleri bakmakta. Yargıçların te­reddütleri, bilirkişi raporlarının gereğinden fazla etkili olması so­nucuna yol açabilmekte. Bu ne­denle, bir yandan -1227 sayılı HSK kararı ile başlayan- vergi suçla­rı konusunda ihtisas mahkemesi olan asliye ceza mahkemelerinin sayısı artırılmalı. Diğer yandan, bu mahkemelerde görev yapan yargıç ve savcılara kapsamlı vergi huku­ku ve muhasebe eğitimi verilmeli.

Unutmayalım: Yargıç hüküm verir, bilirkişi sadece görüş su­nar. Bu ayrım ortadan kalktığın­da, hukuk devleti de gölgelenir.

Yazara Ait Diğer Yazılar