Yaklaşan sessiz devrim

Başlığı hemen ta­mamlayayım; görünmeyen ajan­lardan zeki makine­lere; yaklaşan sessiz devrim.

Birine bir konuyu anlatıyorsun, ama karşındaki sürek­li cümleni bitirme­den senin sözünü tamamlıyor (kes­miyor), sen de yarım kalıyorsun. Bunu karşında bir insan yaptı­ğında büyük olasılıkla sinirlerini zorluyordur. Peki, yarın bunu sa­na yapay zekâ destekli bir robot yapınca ne hissedeceksin? Bü­yük olasılıkla bu işin kolaylığı­nı sevip, daha fazla yorulmadan daha çok düşünmeden istediğini alabildiğini farkedecek ve bu ko­nuda kontrolü giderek bu robota bırakacaksın.

İzlememiş olabilirsin, bir yıl kadar önce, 2024 Nobel Fizik Ödülü töreninde Geoffrey Hin­ton’ın yaptığı çarpıcı uyarı, ge­leceğin yönünü anlamamız açı­sından çok önemli: “We urgently need research on how to prevent these new beings from wanting to take control. They are no lon­ger science fiction.” Hinton bu­rada açıkça şunu söylüyor: YZ te­melli varlıklar artık bilim kurgu değil; gerçekler. Bu yeni varlık­ların kontrolü ele almak isteme­lerini nasıl önleyebileceğimizi anlamak için acilen araştırma­ya ihtiyacımız var. Bu cümle, teknolojik ilerlemenin yanında göz ardı edilemeyecek bir tehdi­de işaret ediyor. Yani bu yalnız­ca heyecan verici bir teknoloji hikâyesi değil; aynı zamanda in­sanlık için bir uyarı. Gücü artan, öğrenen, karar veren yapay var­lıkların sınırlarını, kurallarını ve etik denetim mekanizmalarını bugünden inşa etmezsek, yarın kontrolü kaybetme riskiyle yüz­leşebiliriz.

Öncü örnekler sahnede

Yapay zekâ ajanları bugün yal­nızca dijital bir katman üzerin­den yaşamımıza dokunuyor: ses­li asistanlar, mobil uygulamalar, otomatik müşteri hizmetleri, ki­şiselleştirilmiş öneri sistemle­ri… Henüz ekranların ve kodla­rın arkasında duran sessiz yar­dımcılar gibiler. Ancak teknoloji tarihinde eşine az rastlanır bir eşikteyiz. Yakın gelecekte, bu di­jital ajanların beden kazanmış halleri hayatımıza fiziksel olarak girecek. Evde, iş yerinde, hasta­nede, okulda—yani insanın oldu­ğu her ortamda hareket eden, ka­rar veren, etkileşim kuran yapay zekâ robotlarıyla yaşamaya baş­layacağız. Bu geçiş, yeni bir tür ile birlikte yaşamayı öğrenme­miz anlamına geliyor.

Bugün bunun öncü örnekle­ri sahnede. Boston Dynamics’in Atlas robotu, Agility Robotics’in Digit modeli, Tesla’nın insan­sı robotu Optimus, Figure AI’ın ofis içi görevleri yerine getirebi­len figüratif robotları… Bu ma­kineler yalnızca yürüyen çelik iskeletler olmaktan çıktı; YZ sa­yesinde çevresini analiz ediyor, nesneleri anlıyor, karmaşık gö­revleri hatalardan öğrenerek tekrar ediyor. Amazon’un depo­larında binlerce robot insanla uyum içinde çalışıyor; Hyunda­i’nin robot kolları ameliyathane­lere giriyor; Figure Zero, Starbu­cks’ta latte yapmayı deneyecek kadar gelişmiş ince motor bece­rileri test ediyor. Bu, henüz buz­dağının görünen kısmı. Bugün depo rafı taşıyan robotlar, yarın evde çocuğu giydirebilecek, yaşlı bakımında yardımcı olabilecek, iş yerlerinde ağır fiziksel görev­leri devralabilecek.

Bu dönüşüm derin ekonomik etkiler yaratacak. Bir tarafta üretimin hızı artacak, maliyet­ler düşecek ve insan gücüne olan ihtiyaç bazı sektörlerde drama­tik şekilde azalacak. Tek kişilik şirketlerin çağı bu yüzden geli­yor: bir girişimci, yanında fizik­sel bir robot asistanla lojistiğini, üretimini, paketlemesini ve hiz­met dağıtımını tek başına yöne­tebilir hale gelecek. Kafe sahibi bir robot baristayla 24 saat hiz­met verebilecek; muhasebeci, ofis robotuyla arşivleme ve veri düzenleme işlerini yapabilecek; depolarda onlarca kişilik vardi­ya yerine YZ robot filoları çalı­şacak. Ekonomi büyürken aynı zamanda büyük bir dönüşüm ya­şayacak.

Felsefi olarak ise insanlık ben­zersiz bir soru ile karşı karşıya kalıyor: “Bizi biz yapan şey ne­dir?” YZ ajanları dijitalken me­safe hissi vardı. Bir uygulama öneri yaptığında, bunu bir ma­kine tercihi olarak görüyoruz. Ancak yarın yanımızda yürüyen, mimiklerimizi taklit eden, ses tonumuza göre davranışını ayar­layan, ev işlerinde bizimle birlik­te çalışan bir YZ robot olduğun­da ilişki biçimi tamamen deği­şecek. İnsanlık tarihinde ilk kez hem düşünsel hem fiziksel bece­ri bakımından bize yaklaşan bir varlıkla birlikte yaşıyor olaca­ğız. Bu durum; aidiyet, sorumlu­luk, özgürlük, etik ve bilinç kav­ramlarının yeniden tartışılma­sına yol açacak. Robotlara karşı etik sorumluluğumuz olacak mı? Onlar bizi anlamaya başladığın­da biz onları araç olarak görme­ye devam edebilecek miyiz? En önemlisi, kontrol kimde olacak?

Refah seviyesi artacak

Psikolojik etkiler de çok kat­manlı. Bir yandan YZ robotları yalnız yaşayan yaşlılar için gü­venlik sağlayacak, engelli birey­lere hareket desteği verecek, yo­ğun çalışan ailelerin ev yükünü hafifletecek ve çocuk bakımın­da yardımcı olacak. Toplumun refah seviyesi ve yaşam kalite­si artacak. Öte yandan insan-in­san etkileşimi zayıflayabilir. Bugün dijital dünya nedeniyle artan yalnızlık, fiziksel YZ ajan­larının devreye girmesiyle daha da derinleşebilir. Çünkü “yar­dım eden”, “sohbet eden”, “se­ni anlayan” bir robot varken in­sanlar birbirine daha az ihtiyaç duymaya başlayabilir. Bir robo­tun yanında yaşayan, ona soru soran, onunla konuşan bir birey için gerçek sosyal bağların değe­ri zamanla eriyebilir. Toplumsal dayanışma, aile bağı, arkadaşlık gibi kavramların ağırlığı hafif­leyebilir. Bu nedenle teknolojik konfor ile duygusal yalnızlık ara­sındaki denge kritik bir nokta­ya oturuyor. Erteleme yok, bu­gün bir şey yapman gerekiyor. Yapay zekâ seni rehavete sürük­leyen bir tembellik aracı mı ola­cak, yoksa hayatını kolaylaştıran akıllı bir yardımcı mı?

İşte bütün mesele bu!

Yazara Ait Diğer Yazılar