Yunanistan krizinden ders almak

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

 

Küresel sistemik krize yakınlık uzaklığımızı doğru ölçmemiz gerekiyor. Kısa vadeli tüm pozitif kazanımlarımızı bir kefeye koysak ve cari açığımızı da öbür kefeye; objektif bir yaklaşımla dengede olabilir ancak. Çünkü Yunanistan'ın sadece turizme bağımlı ekonomisi nasıl devalüasyonu faydasızlaştırmışsa üretim tüketim dengesizliğindeki dış açığımız da bizi öylesine bir zayıflığın girdabına çekiyor.

Yunanistan derken; uzun yıllar Avrupa'nın bağımlısı ekonomik politikalarla sanayisini kulak ardı etmiş bir ekonomiden bahsediyoruz. Dışa bağımlılık, her geçen gün bizim ekonomimizin de derinliklerine işliyor. Oysa bu kriz, kendi yağında kavrulabilen BRIC ülkelerini öne çıkardı. Yunanistan yerli sanayisi ile ikame demeyeceği bir ithalat gerçeğiyle yüzleştikçe Drahmi'ye dönüşünün faydadan çok zarar getireceği sonucuna erişiyor. Bağımlılık eurodan çıkışını imkansızlaştırıyor. Yerel para birimine dönmesi, ona faydadan çok zarar sağlayacağı ortadadır. İthalat üzerinde yükselmiş her gönenç toplum; yerel parasının hızla değersizleşme, yerli işçilik maliyetlerini gerileme, ithal maliyetleriyle ülke dış borcu alır başını gider. Sadece da iç borç stoklarının hafifleyecektir. Peki, ne yapmak lazım?

Marcos Chamon, Atish R Ghosh ve Jonathan D Ostry'ın "İki hedef birden iyi mi?" makalesinin okunmasını önermek isterim. Eğer yeni bir kriz, yeni bir dünya düzeni ve yenilenen dengeler demekse, geçmiş çıpaların peşinden gitmek, ancak geçmiş krizlerde fayda sağlayabilirdi. Enflasyon hedefi ve bunun ekonomide artan etkinliği, son 10 yılın Türkiye ekonomisinde nadide kazanımlardan birisi oldu. Ancak, bu arada küresel sistemik kriz, kendi kurallarını kendi koydu. Türkiye ekonomisi bütçe disiplini, enflasyon, sürdürülebilir yüksek büyüme ivmesiyle girişimcilerin başını döndürdü. Tüketim sarhoşu, tasarruf fakiri olup çıkıverdik. Olması gereken, tüm alternatifleri masaya yatırmaktır. Sorunlarımızı, kırılganlıklarımızı görmekte gecikmek bizi zayıflatıyor. Cari açık sorununun çözümüne ilişkin mikro adımlar, GSYIH'nin %10.4'üne ulaşmadan ve sürekli bir ekonomi politikamız olabilmeli. Geç kalınmış değildir. Tasarrufları artıran bireysel emeklilik adımı benzeri adımlarlar, cari açığı köşeye sıkıştıran en sağlam adım oldu. Maliye ve para politikası, özel ve kamu sektörü, sivil toplum kuruluşu gibi çok geniş bir topluluk içinde cari açığa yaklaşmak gereklidir. Sorun ciddiyse, takım oyunu şarttır. Hem döviz kurunu hem de enflasyonu hedefleyen yaklaşım, hiçbir kavram kargaşasına neden olmaz. Ekonomide sağlıklı büyüme motoru, dış ticaret fazlasının yönlendirdiği büyüme olmalıdır.

Dolar senyoraj yetkisini elinde tutan FED dışında, hiçbir merkez bankası döviz kuru oynaklıklarına karşı güçlü değildir. Ani sermaye çıkışlarına hazırlıklı olmak zorundadır. Bu kırılganlığı görmezden gelmek, bana yıllarca yüksek enflasyonu görmezden gelen ekonomi politikalarını hatırlatıyor. Şöyle düşünelim. Teknoloji bağımlılığımız ekonomimizde; savunma, enerji, otomotiv, petrokimya gibi sektörlerde ithalata zorunlu başlıklar açmışken, bunu görmezden gelmek, yerli sanayiyi teknolojik zayıflığına terk etmek olur. Bir gün TL'yi hızla değersizleştiren bir deval dönüşüm başlatır, Yunanistan'ın Euro'dan Drahmi'ye geçme hikayesi gibi bir verimsizlikle karşılaşabiliriz. Yani biz elimizde güçlü bir silah olduğunu kurgulayıp, TL'nin gerçekten serbest dalgalanmasını (clean free float) başlatan tetiği çektiğimizde, sonuç hayal kırıklığı olabilir. Çünkü ortada devalüasyonu avantaja dönüştürecek bir yerli sanayi kalmamış olabilir. Beden kana daha fazla şekeri çağırırken, bunu sindirebilecek hormonlara da duyarsızlaştığında; günbegün şeker hastalığına biraz daha batarak geçirdiği yılların farkına varsa da, vakit çok geç olacaktır artık.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar