Beşiktaş gibi oynadılar

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Şampiyonlar Ligi play-off turunun ilk ayağında Beşiktaş, İngiliz devi Arsenal ile oldukça zorlu bir maça çıktı. 27 Ağustos’ta Emirates Stadında oynanacak karşılaşma bundan da zor olacak. Olimpiyat Stadında temkini elden bırakmayan Wenger’in talebeleri, muhtemelen kendi evlerinde çok daha agresif bir görüntüye bürüneceklerdir. Kadronun da ideale daha yakın bir şekle dönüşmesi ihtimaller dâhilinde. Buna rağmen Beşiktaş taraftarını umutlandıran, takımlarının Arsenal gibi bir rakip karşısında maçın hiçbir anında geri adım atmayan derli toplu bir futbol oynaması. Öyle ki, Olimpiyat Stadındaki karşılaşmayı tarafsız gözle izleyen yabancı bir çift göz, kolaylıkla bu Beşiktaş’ın Avrupa kupalarının gediklisi bir ekip olduğunu zannedebilirdi. Oysa sahaya çıkan takım, rakibine oranla Şampiyonlar Ligi arenasında çok daha tecrübesiz ve özgüvensiz idi. Bu handikabı birlikte oynayarak, tekmeye kafa uzatarak ve takım olarak kapattılar.

 

Arsenal’i Community Shield kapışmasında Manchester City karşısında alıcı gözle izleme şansı bulmuştuk. Açıkçası o karşılaşma ile Beşiktaş maçı arasında belki diziliş anlamında değil ama oyun planı açısından dağlar kadar fark vardı. City’e karşı birinci ve ikinci bölgeyi çok rahat geçen Arsenal, İstanbul’da Beşiktaş’ın kompakt yapısını bir türlü çözemedi. Bu durum da pas trafiğine olumsuz olarak yansıdı. Yine o karşılaşmada Arsene Wenger’in temel hücum prensibi, defans arasına ve arkasına atılacak topları hücum bölgesine sızacak sürpriz adamlarla buluşturmaktı. Beşiktaş karşısında ise Giroud’nun hava hâkimiyetinden yararlanmak üzere kanatlardan gol bölgesine top indirmeyi denediler. Monreal – Cazorla ikilisinin bulunduğu sol kanat, belki de Monreal’in hücumlardaki ürkekliği nedeniyle işlerlik kazanmadı. Alexis Sanchez ve Debuchy ikilisi biraz daha etkili göründüler ancak yukarıda da değindiğimiz gibi Beşiktaş’ın kompakt yapısı Giroud’nun istediği ortaların yapılmasına büyük bir engeldi. Orijinal mevkisi olmamasına rağmen sağbekte canla başla mücadele eden İsmail, her sıkıştığı anda Mustafa Pektemek’ten yardım gördü. Elbette bu olumlu durum, siyah-beyazlı takımın adeta kanayan yarası haline gelen sağbek transferinin üzerini örtmemeli. Solda da Motta ve Olcay alanlarını iyi kapattılar. Yeri gelmişken şunu da belirtmek lazım; Beşiktaş camiası bu sezon Mustafa Pektemek’i yeni transfer olarak kabul etmeli ve ciddi bir sakatlık yaşamaması için üzerine titremeli. Belki Olimpiyat Stadında tüm gözler Demba Ba’nın üzerindeydi ama beni en çok etkileyen Mustafa’nın oyunu oldu. Hem hava toplarındaki mahareti, hem vücudunu kullanışı hem de arkadaşlarına duvar oluşuyla rakip alandaki pek çok problemi çözen isim Mustafa Pektemek idi. Açıkçası Slaven Bilic’in bu sezon ligde zaman zaman 4-4-2’ye dönerek, Mustafa – Demba Ba ikilisine birlikte şans vereceğini düşünüyorum ki, bu olasılık bile Beşiktaş maçlarında çok enteresan hücumlar izleyebileceğimizi müjdeliyor gibi. 

Geçtiğimiz sezondan aşina olduğumuz 4-2-3-1 düzenini devam ettiren siyah-beyazlı ekipte, Demba Ba iyi beslendiği takdirde tabelayı değiştirmekte fazla zorlanmayacağını gösterdi. Almeida’nın son vuruş eksikliğini hatırladığımızda, bu transfer hamlesi takımın önemli problemlerinden birini çözmüş görünüyor. Bununla birlikte, orta alana bu tip önemli maçlarda ağırlık koyacak bir ismin transfer edilmesi de son derece yararlı olabilir. Tıpkı kaliteli bir sağ bekin bu takımın çehresini değiştirebileceği gerçeği gibi. 

Rahmetli Vedat Okyar'ın Beşiktaş ile alakalı sarf ettiği ve belleklere kazınan bir tespiti vardır: “Ben matematik bilmem, 4-4-2’den 3-5-2’den anlamam. Beşiktaş çıksın, Beşiktaş gibi oynasın kazanır.” İşte Olimpiyat Stadında Arsenal karşısına çıkan Beşiktaş, tam da bu tarife uyan ve “Beşiktaş gibi oynayan” bir Beşiktaş’tı. Belki maçı kazanamadılar ama en azından kazanabilecek sayıda pozisyon yakalamayı başardılar. Bunu yaparken de Avrupa’nın baş ve başaltı takımlarında gördüğümüz, “topu geri kazanmayı amaçlayan koordineli ve çok adamlı baskı” prensibini uyguladılar. Arsenal gibi bir rakibe karşı bunu yapmak oldukça tehlikeli sonuçlar verebilirdi ama öte yandan da ilerlemek için risk almanın kaçınılmaz olduğunu söylemek gerekiyor. O halde, bırakalım bugünkü yazımızın sonunu William Shakespeare bağlasın: 
“Korkaklar ecelleri gelmeden pek çok kez ölürler. Cesurlar ise ölümü yalnızca bir kez tadarlar.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016