2026’da umudu sonuca çevirecek hamleler
2025’i kapatırken tablo netleşti: Küresel düzen daha korumacı, daha parçalı ve daha rekabetçi. “Yerinde üretim” ve “dostlardan tedarik” gibi yaklaşımlar artık geçici refleksler değil; yeni dönemin ana akımı.
Bu yeni dünyada ülkelerin asıl rekabet avantajı, yalnızca üretim kapasitesi değil; sanayi + teknoloji + yazılım üçlüsünü aynı anda çalıştırabilme kabiliyeti.
Umut, artık bir yönetişim ve icra mimarisi meselesi.
3 mesaj, tek hedef
1 Küresel ticarette korumacılık artıyor. Türkiye’nin rekabeti, “fiyat avantajı” kadar “tedarik güvenliği + teknoloji erişimi” üzerinden de okunacak.
2 Türkiye’nin iddiası “montaj” değil “katma değer üreten sanayi.” Sanayi katma değerindeki uzun vadeli artış, 2026’da da yönün değişmeyeceğini söylüyor.
3 Yeni dönemin çekirdek kapasitesi artık tek bir başlık değil: Yüksek Teknoloji + Ar-Ge + Girişimcilik + Dijital Dönüşüm + Yapay Zekâ Altyapısı.
Bu omurga; hesaplama altyapısı, yerli dil modelleri, veri merkezi bölgeleri ve HIT-30 çağrıları gibi somut araçlarla desteklenmeli.
Türkiye’nin üretim kasına, yazılım aklını ve veri gücünü eklememiz şart.
2025’ten gelen umudun zemini
2025’te birkaç kritik eşik, ölçülebilir biçimde yukarı taşındı.
TRUBA altyapısındaki ARF-ACC’nin TOP500 listesinde Haziran 2025’te 266. sıradan Kasım 2025’te 145. sıraya yükselmesi; yapay zekâ ve veri yoğun iş yüklerinde “kısa vadeli atılım” değil, stratejik bir kapasite artışı anlamına geliyor.
Bunun yazılım endüstrimize karşılığı şu: 2026’da rekabet, “fikri olan” ile “fikrini çalıştırabilen” arasında yaşanacak. Hesaplama erişimini genişletirsek, ürünleştirme hızımız artar; artırmazsak, iyi fikirler rafta kalır.
“Bilişim Vadisi Teknoloji Geliştirme Bölgesi Terminal İstanbul ek alanı” ile mekân, ağ, hızlandırma ve görünürlük üreten bir kurguya geçiliyor.
Bu da daha fazla girişim doğması kadar, daha fazla girişimin kurumsal müşteriyle buluşması ve ölçeklenmesi olabilir.
HIT-30 çağrılarında veri merkezi ekseninin açık biçimde tanımlanması; yapay zekâ ekosisteminin “enerji + altyapı + kapasite” boyutuyla ele alındığını göstermekte.
2026’da yazılım firmaları için asıl fırsat, bu çağrıların etrafında kümelenme, konsorsiyum ve ürünleştirme disiplinini güçlendirmekte.
2026’da sahaya inecek 5 net aksiyon alanı
1 Yapay zekâ için stratejik altyapı: Hesaplama + Enerji + Veri
ARF-ACC gibi altyapılar büyüyor; 2026’da kritik konu, bu kapasiteni ekosisteme erişilebilir hizmet olarak hızlı başvuru, şeffaf önceliklendirme, çıktı ölçümü ve maliyet-etkin erişim ile sunulmalı.
2 HIT-30 ile büyüyen pazar: Ürünleştirme + Ortak Üretim
Çağrıların ruhu “tekil proje” değil “ölçeklenebilir ürün.” Yazılım firmaları, 2026’da rekabeti tek başına değil; doğru konsorsiyumlarla, doğru standartlarla ve doğru güvenlik çerçevesiyle kazanabilir.
3 KOBİ dijital dönüşümü: Finansman + Paket Çözüm + Ölçülebilir Verim
Sahada KOBİ’nin talebi basit: hızlı kurulum, net fayda, ölçülebilir verim. 2026 ajandası, dönüşümü “proje” değil “paket program” gibi ele alırsa daha hızlı dönüşüm sağlanabilir.
4 2030 hedefleri ve ekosistem ölçeği: Mentorluk + Ticarileştirme + İhracat Köprüleri
Terminal İstanbul benzeri hamleler, girişim sayısını artırmanın ötesinde; girişimleri müşteriyle, yatırımla ve ihracat kanallarıyla buluşturacak kurumsal mekanizmalara ihtiyaç doğurmakta.
5 Kamu alımlarının kaldıraç etkisi: Referans İhaleler + Standardizasyon
2026’da devletin dönüşümü kamu içi süreçlerin dijitalleşmesinde yerli firmalarımızın tercih edilmesi aynı zamanda yerli ürünün güvenli biçimde referans kazanmasını da sağlayacaktır. Akıllı şartname, siber güvenlik kriterleri ve pilot-ölçek geçiş modeli burada belirleyici olmalıdır.
2026’nın ana umudu
Bu zemini, koordinasyon + standart + güven + hız ile bir “sonuç üretme mimarisi”ne çevirebilirsek; yazılım endüstrimiz sadece büyümez, katma değer de üretir. Devletin dönüşümü de bu sayede hızlanır ve daha verimli kamu, daha rekabetçi sanayi, daha güçlü ekosistem ve daha sürdürülebilir ihracat zemini oluşur.
Son söz: 2026’da hedef, daha çok yazılım yapmak değil; daha çok değeri yazılımla üretmek olmalı.