Gereğini yapmak

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Tanıdığım bir patron hep şöyle komut verirdi: "Miktar-ı kafi parayla gereğini yapın." Tabii bu komutu alanlar ne gereğin ne olduğunu bilirler, ne de "miktar-ı kafi para nedir" onu hesaplayabilirlerdi. Sonuçta mesele ne ise, onun gereği genellikle yapılmaz miktar-ı kafi para çar çur olur, patron da kızardı.

İş tanımı yapılırken bunun doğru ve farklılık yaratan bir tanım olmasının yanı sıra "gereğinin yapılması" şartını da söylemiştik. Gereğinin yapılması koşulu iş tanımlarını duvar süsü olmaktan çıkarmak için konulmuştur. Gereği yapılmayan veya yapılamayan iş tanımları en iyi şartlarda "reklam sloganı" olarak kalırlar. Şimdi sizlerle biri gereğini yapan biri de yapmayan iki şirket örneğini paylaşarak bu kavramı açıklamaya çalışayım.

Rosenbluthları anımsayacaksınız. Geçen yazımda 1892 tarihinde verdikleri iş tanımını "Atlantik okyanusunu gemiyle geçerek Amerika'ya gelmek isteyen kişilere bilet satan seyahat acentalığı değil göçmen ailelerin Amerika'ya yerleşmelerini sağlayan hizmetleri satan acentalık" 1950'li yıllardaki iş tanımını "yerleşmelerine yardım ettiğimiz aileleri eski memleketlerini ziyaret için Avrupa'ya geri göndermek ve buluşturmak" ve 1970'li yıllardaki iş tanımı "şirketlere bilgi sağlamak" olarak nasıl değiştirdiğini yazmıştım. Şimdi 'gereğini yapmak' ne demek ona bir bakalım. Gereğini yapmak iş tanımının tartışacağımız son özelliği olan tanımın daratılması işidir.

Şirketin kurucusu Marcus Rosenbluth dokuz lisan konuşabiliyordu. Bu özelliğini kullanarak göçmen ailelere Amerikan vatandaşlığı, iş başvuruları gibi konularda yardımcı oluyordu. İş bulan göçmen Marcus'un kurduğu bir finansman kuruluşuna beş veya on sentlik taksitlerle birikimleri elli doları bulana kadar para yatırıyordu. Bu para ailenin diğer fertlerinin Amerika'ya getirtilmesi amacıyla kullanıyordu. Sözün kısası Marcus iş tanımının gereğini yapabiliyordu.  1950'li yıllarda değişen iş tanımına uygun olarak Rosenbluthlar Avrupa'ya gönderdiği müşterilerine sadece bilet satmıyor onların kalacakları yerleri ayarlıyor,  kalacakları otellerdeki maitre d'hotel ve diğer personelle şahsen görüşerek müşterilerinin özel isteklerinin yerine getirilmesini sağlıyordu. Yine bu yıllarda şirket müşteri portföyüne uzaklarda okuyan öğrencileri de katıyor iş tanımının gereklerini bir kez daha yerine getiriyordu.  1970'li yıllarda değişen iş tanımına uygun olarak Rosenbluth seyahat sektörüne bilgisayar, bilgisayara bağlı rezervasyon sistemleri, müşteri veri tabanı, müşteri muhasebe sistemi, mukayeseli fiyat garantisi gibi yenilikleri ilk sokan şirket olarak iş tanımının gereklerini bir kez daha yerine getirmeyi başarıyordu. Rosenbluth 1892 yılında dokuz lisanda iletişim kurabilme becerisini bilet sattığı müşterilerine danışmanlık hizmeti vermekte kullanarak hiç yatırım yapmadan yerine getirdiği 'iş tanımının gereğini' 1980'li yıllarda bu kez bilgisayar ve bilgisayar temelli sistemlere yapılan milyonlarca dolarlık bir yatırımla yine yerine getiriyor ve yüz yılı aşkın başarısını devam ettiriyordu.

Burada dikkat edilecek iki konu var. Birincisi ve en önemlisi iş tanımının ne gerektirdiğini bulabilmek. İkincisi ise bu gereklerin nasıl yerine getirilebileceğini planlayabilmek. Söz gelimi iş tanımını bilgi vermek olarak tanımlayan Rosenbluth mukayeseli fiyat garantisi vermeyi ve bunun için herkesin verdiği fiyatları saat saat takip edebilmek amacıyla bilgisayar ve bilgisayar sistemleri yatırımlarını yapmıştı. Kendimi tekrarlamak bahasına "İş tanımınızın gereklerini iyi hesaplayamıyor, farklılık yaratacak şekilde yaratıcı düşünmeye üşeniyor ve yerine getiremiyorsanız yapmayın" diyerek Rosenbluth örneğini kapatıyorum.

Şimdi de iş tanımının gereklerini yerine getirmemek nasıl olur bir de ona bakalım. Ülkemizde isim vererek eleştirme konusunda hala yasalar yetersiz olduğundan isim vermeyeceğim. Ama örneği siz istediğiniz markaya yakıştırabilirsiniz. Evdeki uluslararası bir marka taşıyan dolap üstü ocağın ateşlemeye yarayan hani o çıt çıt diye ses çıkarıp da sinir bozan mekanizması var ya o bozuldu. Bu şirketin merkezi yurt dışında. Web sayfalarında işlerini mutfakta, banyoda haz verici deneyim olarak tanımlamışlar. Ben de çalışmayan ocağımı tamir ettirerek haz duymak için telefona yapışarak servisi aradım. Üç hafta sonra kibrit kutusu kadar bir parça şirketin İtalya fabrikasından geldi ve yeni haz dönemi dört hafta sonra bana yüz dolara mal olarak başlayabildi. Bu şirket iş tanımını iş olsun diye yapmış. Mutlaka bir yerlerde duvara falan asmışlardır. Ben yemek yaparım. Hemen hemen her gün. Övünmek gibi olsun on iki yaşımdan bu yana yemek yaparım dünyanın başta Türk mutfağı olmak üzere bir iki mutfağından iyi yemekler pişiririm. Mutfakta benim hazzıma mani olan şeylerin başında su ve elektrik kesilmeleri ile ocağın çalışmaması gelir. Şimdi bana haz vaat eden bu şirket ne yapmış. Bir servis şirketi kurmuş. Oraya kibar konuşan çoğu hanım personeli telefon başına koymuş. Soruyorlar "Ben falankeş nasıl yardımcı olabilirim?" cevaplıyorsunuz alet bozuldu diye. Sizin semte filankeş taşaron bakıyor diyorlar bir numara veriyorlar. Filankeşi arıyorsunuz randevu veriyorlar. Üç beş gün sonra biri geliyor falan parça bozuk diyip gidiyor. İki gün sabrediyorsunuz tekrar telefona yapışıyorsunuz yine o ona o da öbürüne devrediyor ve anlıyorsunuz ki o falan parça Avrupa'dan getirtilecek ve bu iki hafta alacak. Aradım Avrupa'daki merkezdeki genel müdürü. Hani bu işleri bildiğimizi sanıyoruz ya "Yahu kibrit kutusu kadar parçayı envanterde tutamayacaksanız ben bu servisi ne yapayım. Japonlardan hiç bir şey öğrenmediniz mi?" diye inliyorum. Pazarlama Genel Müdürü e-posta attı. "Türkiye'de hizmetlerimize filankeş şirket bakıyor, eminim size haz vereceklerdir" diye!  "Arkadaş, bana haz vereceksen malın alımından teslimine, kullanımından tamirine, ölümünden defnine kadar haz vermek için gereğini yapacaksınız veya bu palavradan vazgeçeceksiniz" diye bir e-posta da ben attım. Malı imal için montaj temelli joint venture, servis için bir telefon merkezi, tamir için sıfır envanter taşıyan düzinelerle taşeron tamirci kullanacak sonra bana haz vereceksin. Rahmetli İsmet İnönü'nün tabiriyle "Hadi canım sende."

Neyse, gelecek yazımızda iş tanımının daraltılması ne demek ona bakacağız.

Sağlıcakla kalın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019