Kurumsallaşma yeni bebekler getirir

Rüknettin KUMKALE
Rüknettin KUMKALE rkumkale.ymm@gmail.com

Geçen haftaki yazımızda “Aile şirketleri bekâr evi gibidir” demiştik.

Bekâr evinden kurtulmayı, benim yaptığım gibi tencere yakmaktan vaz geçtiğimizi düşünelim.

Tabii ki bunun için her şeydenönce kurumsallaşmaya niyetli olmak ve bunu başarmak gerekir.

Profesyonel yöneticilerle çalışıp firmanın kurumsallaşması o firmayı kâra geçirecektir. Büyümesini sağlayacaktır.

Büyümek yeni işletmeler doğuracaktır. İşte buyurun yeni bebekler!

Her yeni kuruluşu kurumsallaşmış olarak yönetmek, büyümeyi ve yeni bebekleri getirecektir.

İster şirket olsunlar, isterse şahıs işletmesi halinde faaliyet göstersinler; ister KOBİ çapında bulunsunlar isterse ciroları yüksek, yüzlerce işçi çalıştıran kuruluşlar olsunlar; hatta ister iç piyasaya yönelik çalışsınlar isterse ihracat ağırlıklı, ya da yurt dışı bağlantılı uğraş versinler; küçük - büyük bütün işletmeler, bütün kuruluşlar kârlarını arttırmak, kalıcı olmak ve geleceklerini garantiye almak zorundadırlar.

Ancak şirketlerin bu gayelerine ulaşabilmeleri için aşmaları gereken çok engel olduğu da ayrı bir gerçektir. Teknolojinin çok geliştiği, rekabet ortamının arttığı, yurt dışı konjonktürlerin etken olduğu iş dünyasında, artık kârlı şirket olmak hüner sahibi olmakla eş değer görünüyor.

Şurası da muhakkaktır ki bu engellerin en önemlisi ve belki de en önde geleni işletmelerin gelişen piyasa şartlarına uyum sağlaması noktasında ortaya çıkmaktadır. Çünkü rakipleri gelişmelere ayak uydururken mevcut şirketlerin bu atılımlardan geri kalması düşünülemez.

Ancak bu rekabet ortamında artık “küçük olsun, benim olsun” düşüncesi para kazandırmamakta, kârlı bir yapı ortaya koyamamaktadır.

Dünyada, şirketler rekabet edebilmek ve bulundukları pazarda avantajlı konumu yakalayabilmek için ya rakibini satın almakta, ya da birleşme yoluna gitmektedir.
Çünkü şirketlerin sadece kendi kaynakları ve çabalarıyla rekabet edebilme ve hayatta kalabilme şansları her geçen gün azalmaktadır. Hele dış dünya ile rekabet, sadece kendi gücünüz çerçevesinde kaldığınız takdirde iyice zorlaşmaktadır. 

Birçok kuruluş maliyetlerin artması, kâr marjlarının düşüklüğü, mali piyasaların arzu ettiği bilançoları sunmadaki zorluklar gibi faktörler ile tek başına rekabette zorluk çekmektedir.

Artık kârlı şirket halinde devam edebilmek için “küçük olsun benim olsun” anlayışının yerini“ büyükte benim de payım olsun” anlayışının alması gerekmektedir. Bu gerekçe ile şirketler ;

- uzmanlıklarını güçlendirmektedirler,

- mevcut ve kısıtlı kapasitedeki ekipmanlarını geliştirerek büyük işler yapabilme olanağına kavuşmaktadırlar.

- mali güçlerin birleşmesi ile en azından kendi başlarına temin edemeyecekleri teminat mektuplarını temin sağlayabilme olanağına sahip olabilmektedirler.

- birim maliyetlerde düşüş sağlayabilmektedirler.

Bu maliyet düşüklüğü, elemanların kullanılmasından elde edilecek tasarruf ile idari kadronun çalışmasından elde edilecek tasarrufa kadar her alanda etkili olacaktır.

Sonuç olarak, şirketlerin gerek birleşmeleri gerekse birlikte iş ortaklığı yapmaları durumunda firmalar kârlı olmayı devam ettirebilecek ve uzun müddet ayakta kalabilme olanağına kavuşacaklardır.

Kendi Kendinin Rakibi Olmak

Firmalar kendilerini kârlarını olumsuz etkileyen iç ve dış etkilere karşı tedbir almak zorunda hissetmektedirler. Piyasada birçok büyük kuruluşun kendi kendinin rakibi olduğunu görüyoruz. İşletmeler geniş halk kitlelerine hitap edebilmek ve aynı zamanda bütün gelir gruplarının ihtiyaçlarını da karşılayarak kârlarını devamlı aynı seviyede tutmak zorundadırlar. Bu sebeple üst gelir gruplarına hitap eden ürünler yanında, alt gelir gruplarına hitap eden ürünleride piyasaya arz ederek hem piyasadaki pazar paylarını büyütmek, hem de ayakta duran ve devamlı kâr eden firma konumlarını muhafaza etmek zorundadırlar. 

Küçülmeden Büyüme 

Burada dikkat edilmesi gereken unsur “Küçülmeden Büyüme” noktasında odaklanıyor. Çünkü işletmelerin hiç çalışmasalar dahi ayakta kalabilmek için yapmak zorunda oldukları giderleri bulunmaktadır.

Kira, aydınlatma, asgari personel istihdamı, bakım onarım gibi sabit giderler firmaların çalışmasalar dahi ödemek zorunda oldukları giderlerdir. 

Firmalar satışları sonucunda elde ettikleri kâr ile önce sabit giderlerini karşılamak zorundadırlar. 

Firmaların sabit giderlerini çıkartabilmeleri için büyümeleri veya en azından büyüklüklerini korumaları gerekmektedir. Hiçbir zaman, küçülerek sabit giderleri karşılayabilme olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle kâr etmek büyümekten geçmektedir.
Tabii ki büyümek sabit giderlerde artış getirecektir. Ancak aynı zamanda firmaların kârlı olmaları sonucunu da getireceği bir gerçektir.

Kâr etmenin, kârın devamlı olmasını sağlamanın, sabit giderlerin çok fazla ürüne dağılmasını sağlamanın yanında birim maliyete düşen girdi bedellerinin de düşürülmesinden geçtiği hepimizin malumudur. 

Bunun içinde çağımız teknolojisinin sunduğu bütün olanaklardan yararlanmak ve girdileri de aynı bünye içerisinde imal etmek diğer bir anlatımla ortaya çıkarmak gerekecektir. 

Teknolojinin getirdiği olanaklardan yararlanarak zaman ve işgücünden tasarruf etmek gerekmektedir.

Birçok Alanda Hizmet Vermek

Çok uzun zamandır, şirketlerimiz özellikle enflasyonun üzerlerindeki etkilerini azaltmak gayesi ile ana iştigal faaliyetleri dışında başka başka faaliyet konuları ile de ilgilenme yoluna gittiler.

Firmaların bir konuda yoğunlaşmaları ve bu konuda büyüyerek yeni atılımlar ve yenilikler yapmaları, hizmet sunmaları takdir edilecek bir düşünce olabilir. Ancak teknolojinin hızla geliştiği, yeni iş alanlarının her geçen gün çoğaldığı ticari hayatımızda birçok alan eski popüler güncelliğini koruyamayabiliyor. Bu nedenle de bazı iş alanları eski kârlılıklarını kaybedebiliyorlar. Bu sebeple, şirketlerin ana iştigal konuları dışında bazı alanlarda da faaliyet göstererek topluluklarının kârlılıklarını gene aynı seviyede tutma düşüncelerini haklı görmek gerek. Bu sayede, klasik düşünce ile bir şirketin zarar etmesi halinde diğer şirketlerin onu desteklemesi söz konusu olabilecektir. 

Ancak burada firmaların kurumsallaşmış olmaları şartını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Şahıs işletmesi hüviyetinden kurtulmamış şirketlerin bu şekilde başka başka konularda faaliyet göstermeleri ve başarı beklemeleri olanaksız.

Yazımızın başlığına gelirsek; aile şirketlerinin, kurumsallaşarak yeni bebeklere sahip olma şansını yakalamaları gerek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İnovasyon 16 Ekim 2019
İşletme sermayesi 16 Temmuz 2019