Zeki Müren yalnızlığı

Feyzan E. TOP
Feyzan E. TOP KARŞI PENCERE feyzan.ersinan@dunya.com

Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi’nde sergilenen Zeki Müren Sergisi’ni sanırım duymayanınız kalmamıştır. Sergi o kadar rağbet gördü ki bu ayın sonunda bitmesi beklenirken önümüzdeki ayın sonuna kadar devam edeceği açıklandı. 

Sergi ile alakalı çıkmış her yazıyı okudum. Serginin kitabını da edinip, keyifle inceledim. Zeki Müren’in sesine ve tabii ki cesaretine hayran olmayanımız yoktur. Lakin bütün köşe yazılarında dikkatimi çeken büyük bir eksiklik vardı. Zeki Müren takım elbiseli bir ses sanatçısı iken nasıl olmuştu da bir anda marjinal kostümlü farklı bir kimliğe bürünmüştü? Bir anda Türkiye gibi tutucu bir ülkede kimliğini basbayağı afişe ederek nasıl radikalleşmeye adım atmıştı, ona cesaret veren kimdi? 

Sergi sadece ünlü sanatçının sahne ve sinema çalışmalarına tanıklık etmiyor, aynı zamanda çocukluğuna da ışık tutuyor. Annesiyle yazıştığı duygulu mektuplar, annesinin, “İnsan gençken eğlenir ama yaşlanınca bizim gibi olmamak için kendine iyi bakman gerekir” öğütleri, sinemadaki yeri, sahne çalışmaları kısacası 1996 yılında altmış beş yaşında aramızdan ayrılana dek geçirdiği ömrü kare kare Müren-sevenlere aktarılmaya çalışılıyor. 

Zeki Müren’in kendi kostümlerini kendisinin tasarlaması da önemli bir özelliği şüphesiz. Bugün pek çok sanatçının kostümleri profesyonellerce dikilmesine rağmen izleyenlerde o çarpıcı etkiyi yaratmıyor. Düşünün bir Maksim konserinde giyeceği kostümleri sırası ile davetiyeye şöyle yazdırıyor: 1.Tez, 2.Gökyüzü, 3. Bir Yudum Bordo, 4. Mor Gölgeler, 5. Zümrüt Murat Getirir, 6. Mercan Adacıkları, 7. Pembe Pelerinli Prens. Dekor da ‘Kaf Dağındaki Saray’… 

Tüm sergi etkileyici, kitabın baskısından seçilen resimler göz doldurucu, kıyafetler büyüleyici, sergiye bunca katılım sevindirici… Peki Zeki Müren aslında kimin mükemmel bir kopyası hiç merak eden olmadı mı? Serginin küratorü buna neden değinmedi, sergiyle ilgili onca yazı kaleme alanlar niçin araştırmadı hayretle izledim. Geçtiğimiz sene Michael Douglas’a Oscar adaylığını getiren ‘Behind the Candelebra’ filmini anımsayanınız var mı? İşte bu film büyük bir mitin bizler için yok oluşunun resmidir aslında… 

Zeki Müren’in etkilendiği, deyim yerindeyse bire bir kopya ettiği dünyaca ünlü piyanist ve şovmen Wladziu Valentino Liberace (1919-1987) Zeki Müren’in etkilendiği, ona cesaret veren yegane isimdir. Nitekim filmi izlemediyseniz arama motorlarından bu ismi araştırır, lakabıyla Liboracci yazarsanız, bir Amerikan efsanesi ile karşılaşırsınız. 1987’de AIDS’ten gözlerini hayata yuman Liberace’in antika arabalar, piyanolar, mücevherler, porselenler ve kostümlerinden oluşan dev bir müzesi de Las Vegas’ta bulunmaktadır. Bu kişilik Elvis Presley’e bile daha süslü giyinmesini tavsiye ederek bugünkü efsaneleşmesinde ön ayak olmuş bir isim olarak tarihe geçmiştir. Zeki Müren’e Liberace’ı taklit mi ediyorsunuz, dediklerinde, ‘ben onun çizdiği kostümleri çok önceden çizmiştim ama belki de haklısınız ruh benzerliğimiz vardır’ demiştir. 

Zeki Müren sergisinin en büyük eksiği kanımca Liberace figürünün anlatılmaması olmuştur. Pek çok Müren-sever özel hayatından da kareler görmek istemiş. Sonuçta duygu dünyası bu kadar yoğun, naif bir ismin özel hayatı da vardı. Sergi çok büyük bir eksik giderdi. Ona dair bazı gerçekleri öğrenmemizi sağladı. Biz bu sergide Müren’in naif tarafını görme fırsatı edindik, belki bir dahaki denemede daha kapsamlı bir sergi keyfi süreriz, çünkü bu bize yetmedi… Yalnızlık kaderindeki gibi sergisinde de peşini bırakmadı… 

“ne zaman iki satır yazmaya kalksam 
hep sana hep seni hep bizi yazıyorum 
ne zaman bir kadeh alsam elime
hep sana hep seni hep bizi içiyorum. 

her gece kederdeyim durmadan içiyorum 
“sevda ektim kalbime yalnızlık biçiyorum”

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Veda 11 Ocak 2016
Yeni bir yıl 04 Ocak 2016
Update olmak 28 Aralık 2015
Tedbirsiz iyimserlik 07 Aralık 2015
Osman Bey... 09 Kasım 2015
Biz kimiz? 02 Kasım 2015