İnönü Stadı, çürük yapı ve isim hakkı

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Beşiktaş camiası ve Türk futbolunun sabırsızlıkla beklediği Vodafone Arena, belki de dünyanın en güzel lokasyonunda yani eski yerinde günden güne yükseliyor. Her ne kadar masrafl arın ağırlığı ve Beşiktaş kulübünün içinde bulunduğu maddi şartlar, Fikret Orman yönetimini zorlasa da “başlamak bitirmenin yarısıdır” düsturundan hareketle Beşiktaş için mutlu günlerin ufukta göründüğünü söylemek mümkün. Elbette bu meyanda geçtiğimiz günlerde keyifl i bir maçla açılışı yapılan ve toplamda 178 milyon Türk Lirası’na mal olduğu açıklanan Başakşehir Fatih Terim Stadyumu’ndan da bahsetmeli, yapılan yatırımı takdir etmeliyiz. Yalnız bir konudan da bahsetmeden geçemeyeceğim, an itibariyle ülkemizde yapılan tüm stadyumlar bir şekilde devlet desteği alırken, Beşiktaş’ın stadını kendisi kurduğu “Beşiktaş İnşaat ve Ticaret AŞ” vasıtasıyla inşa etmesi midir süreci siyah-beyazlılar açısından bu derece zorlu kılan? Stadın ismi hakkı satılarak elde edilen gelirin %25’lik bir kısmının GSGM tarafından talep edildiği geçtiğimiz dönemde gazete sayfalarına düşmüştü. 30 Haziran 2011 tarihinde değişerek yürürlüğe giren “GSGM Tesislere Ad Verme Yönetmeliği” bu konuda şu ifadeyi içermekte:

 Madde 8 – 2.bent, C fıkrası 

“Elde edilen reklam ve/veya sponsorluk gelirinin %25’inin Genel Müdürlüğün bütçesine gelir kaydedilmesi şartıyla, isim değişikliğine muvafakat verilebilir.” 

Hatırlayacaksınız, Galatasaray’ın Türk Telekom Arena için yaptığı anlaşma da bu madde uyarınca bahse konu olmuş ancak gidilen mahkeme, yönetmelik değişikliğinin isim hakkı anlaşmasından 5 ay sonra yürürlüğe girdiğine ve geriye doğru işletilemeyeceğine dikkat çekerek sarı-kırmızlıları haklı bulmuştu. Beşiktaş açısından durum şu: Yeni stadın 15 yıllık isim hakkı 116 milyon dolara satıldığına göre buradan GSGM payı 29 milyon dolar çıkıyor. Beşiktaş’a kalan ise 87 milyon dolar olacak. Beşiktaş resmi sitesinde ise stadyumla ilgili şu bilgi veriliyor: 

“Stadın tüm işleri BJK İnşaat ve Ticaret AŞ tarafından yaptırılacaktır. Tahmini keşif bedeli 95.000.000 USD olup, Ekim 2014 tarihinde stadyumun hizmete açılması planlanmaktadır.” Anlayacağınız daha kâğıt üzerinde (inşaattaki gecikmelerin ekstra yük getirebileceğini hesaba katmadan bile) Beşiktaş kulübü tahmini keşif bedeli uyarınca 8 milyon dolar ek kaynak yaratmak durumunda. Geçtiğimiz yıl hemen hemen bu zamanlarda bir önceki Spor Bakanımız Suat Kılıç’ın şu demeci medyada yer almıştı: “Hali hazırda Türkiye’de 25 stat inşa ediliyor. 24’ünü devlet yapıyor, bir tanesini ise Beşiktaş yapıyor.” 

Devlet eliyle inşa edilen ve kulüpleri maddi anlamda zora sokmayan statların ya da mevcut/ kurulu tesislerin isim haklarının satışından %25 pay alınmasını anlarım da demirinden harcına, koltuğundan camına her şeyi kendisi üstlenen Beşiktaş’a bu anlamda biraz haksızlık yapıldığını da düşünmüyor değilim. En azından sıfırdan tesis inşa eden spor kulüplerine, isim hakkı anlaşmalarının belli bir sürelik bölümü (örneğin on yıl) %25’lik kesintiden muaf tutularak destek olunabilir. Tabi bu sadece bir fikir jimnastiği… 

Gelelim bir başka meseleye. Tarih yapraklarını geriye doğru çevirmeye başlayıp, Türk Telekom Arena’nın açılış dönemine döndüğümde “18 Ocak 2011” tarihli ve “Bu Galatasaraylıları asmak lazım(!)” başlıklı yazım gözüme çarptı. Stadyumdan yükselen protestoları irdelemeye çalıştığımız o yazımızda Ali Sami Yen Stadı’nın terk edilmesinin olumlu bir hareket olduğunu ve İnönü Stadı’nın da bir an evvel yıkılması gerektiğini belirtmiş, bunu yaparken de eskiyen bu yapıların tehlike arz ettiğini söylemiştik. Teknik Üniversite raporundan yola çıkarak;  İnönü Stadı’nın geçen yıllar içerisinde mukavemetini büyük ölçüde kaybettiğini, korozyon ve diğer etkenlerin yapının statik bakımdan dayanımını etkileyebileceğini yazınca da tepki almıştık. O tarihteki Beşiktaş yönetimi içinden yazımızı “işgüzarlık” olarak niteleyenler çıkmış ve açıkçası basında da konuyu tek ciddiye alan spor yazarı ağabeyimiz Öcal Uluç olmuştu. Bunları neden yazdım? Fikret Orman’ın geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda söylediklerinden ötürü. Noktasına, virgülüne dokunmadan aşağıya taşıyorum: 

“İnönü Stadı’nın ekonomik boyutunun dışında başka bir boyutu da vardı. 50-60 yıllık süreçte demirler ve betonlar yorulmuştu. Aynı anda zıplayan 30-40 bin kişi faciaya neden olabilirdi. Bunları biliyorduk. Ama işin vahameti stat yıkılınca anlaşıldı. İzah edeyim; yıkım çalışmalarında hurdaya çıkan demir sadece 1870 ton. Yeni stadın inşaatında ise şu ana kadar 11 bin 700 ton kullandık. İnşaat bittiğinde bu rakam 17 bin tona ulaşacak. Neredeyse 9 katı... Akıl kârı değil. Hem bizi hem de herkesi Allah korumuş. Biz yıkmasaydık, bu stat bir gün Türkiye’nin başına yıkılırdı.” 

Sanıyorum fazlaca bir şey eklemeye gerek yok. Neyse ki, doğruların er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016