Yorgun Kartal zirvede

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Yoğunlaşan maç trafiği, sakatlıklardan doğan eksikler ve gözle görülür hale gelmeye başlayan fiziksel erozyon… Tüm bu handikaplarla yüzleşmek zorunda olan Beşiktaş’ın Gaziantep seferi, siyah-beyazlı renklere gönül veren milyonları maç öncesi tedirgin ediyordu. Açıkçası 90 dakika sonunda karşılaşmayı bir film şeridi gibi göz önüne getirdiğinizde, taraftar nezdinde oluşan tedirginliğin haklı nedenlere dayandığını görüyorsunuz. Bıçak sırtı bir maç oynayan Beşiktaş, ikinci devrede golü yapıp moral motivasyonunu arttırınca maça tutunması da kolay oldu. Golü bulan taraf Gaziantepspor olsaydı, siyah-beyazlılar maçı çevirebilecek etkinliği gösterebilirler miydi işte ondan hiç emin değilim. Tabi bir de madalyonun diğer yüzüne bakıp, “Gaziantepspor gol atabilir miydi?” diye sormak lazım. Son dört maçını gol atamadan kaybeden kırmızı-siyahlı takımın, özellikle Muhammet ve Camara’nın sakatlığında neredeyse dişe dokunur bir atak dahi geliştiremediğini görüyoruz. Bu da onları oyunu yavaşlatmaya, Yugoslav faullerine ve “Çanakkale geçilmez” felsefesine yöneltiyor. Doğal olarak da kendi taraftarları için bile antipatik bir takım haline gelmişler. Bu arada hazır laf açılmışken, bu hafta izlediğim maçlar içerisinde yukarıda bahsettiğim felsefeyi benimseyen, bir başka deyişle futbolu öldüren üç takım gördüm. 90 dakikalar sonunda bu takımların üçü de maçlarını kaybetti. Hiç kusura bakmasınlar, tüm bu maçlar için ayrı ayrı memnuniyet duydum. Hem Süper Lig’de yer alıp hem “imkânlarımız kısıtlı” klişesine sarılmak, takımların seyirciyi tribünden kaçıran o müstekreh defansif futbollarını haklı çıkarmıyor ne yazık ki… Türk futbolunu öldüren biraz da bu takımlar ve hocalar.

Maça dönecek olursak, sahaya eldeki mevcutlardan bir kadro çıkaran Bilic, bu oyuncuları en verimli oldukları yerlere yerleştirince ortaya ister istemez 4-1-4-1 dizilişi çıktı. Her ne kadar Oğzuhan’ın Atiba’ya yakın oynamaya çalışmasıyla düzen zaman zaman 4-2-3-1’e çevrilir gibi olduysa da Oğuzhan’a esas ihtiyaç duyulan bölgenin neresi olduğu, 64. dakikadaki golde net biçimde görüldü. Gaziantepspor ise sistemden bağımsız olarak maça adeta sindirmek için çıkmıştı. Tutmalar, çekmeler, itmeler, efelenmeler, atak başlangıcını kasti faullerle kesmeler… Açıkçası anti-futbol adına ne biliyorlarsa hepsini yaptılar. Karşıda da bir kale olduğu ancak 64’ten sonra akıllarına geldi, ona da güçleri yetmedi. Elbette ki, Gaziantepspor’un bu oyun anlayışı, Gökhan Töre’nin ilk yarıda rakibi Şenol Can’a attığı dirseği haklı çıkarmaz. Evet, belki Gökhan kendisine yapılan tacizlerden bunalmıştı ama attığı dirseğe karşılık kırmızı kartı görmesi gerekiyordu. Hakemlerin bu pozisyonu görmemesi ve cezasız bırakması genç yıldızın şansı oldu ancak ben Slaven Bilic’in yerinde olsam Gökhan’ı hem bu fevri davranışlarından hem de takımın net gol pozisyonlarına mal olan egoistliğinden dolayı uyarırdım. Gaziantepspor, son dakikalarda bir şans golü bulup maçı berabere bitirse, kaybedilen puanların birinci sorumlusu, gol noktalarında topu paylaşmayı bilmeyen Gökhan Töre’nin sorumsuzluğu olacaktı.

Yarıştığı her kulvarda götürdüğü liderlik, Beşiktaş için fazlasıyla yıpratıcı olmuşa benziyor. Bu maçı kazanmakla belki çok önemli üç puanı aldılar ama yoğun trafik devam edecek. Hafta arası kupada Çaykur Rizespor ile oynayıp hafta sonu ise Akhisar ile puan mücadelesine çıkacaklar. Şahsi fikrim, teknik heyetin gerekirse maç kaybetmeyi göze alıp, kupa maçına geniş çaplı bir rotasyonla çıkması gerektiği yönünde. Bu arada sağlık heyeti de sakat oyunculardan bazılarını yeniden takıma kazandırabilirse, Beşiktaş’ın ritmini kaybetme tehlikesinin önüne geçilmiş olur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016