ABD borç yükü ve krize dönme ihtimali

Bekir Tamer GÖKALP
Bekir Tamer GÖKALP Parametre bekirtamer.gokalp@dunya.com

Son dönemde en çok konuşulan konular­dan biri de ABD’nin borç yükü. 4 Hazi­ran tarihi itibariyle açıklanan rapora göre ABD’de ki toplam borç 36,2 trilyon seviyesi ile tarihi zirvesine ulaştı. Faiz indirimi gel­mezse yıl sonuna doğru bu rakamın daha da yükseleceği kaçınılmaz gibi gözüküyor. Tabiki bu kadar yüksek bir borç tutarının sadece ABD değil, dünya ekonomisini sars­ma potansiyeli de bulunmaktadır.

Bir ülkede ki borç krizi, bir ülkenin iç veya dış borcunu ödeyememesinden orta­ya çıkan bir ekonomik durumdur ve siya­si faktörlerle birleşirse büyük çaplı hasa­ra yol açma potansiyeline sahiptir. Hele ki bu ülke ABD olursa siz düşünün dünya eko­nomisinin başına geleceği. Böyle bir duru­mun gerçekleşme riski teorik olarak müm­kün olmakla birlikte pratikte olma riski ol­dukça düşük görüyorum.

ABD’ye borçlanma kolaylığı sağlıyor

Bu ihtimalin neden bu kadar düşük gö­rüyorum, çünkü ABD doları küresel bir re­zerv para birimi. Bu özelliği ABD’ye sınır­sız borçlanma kolaylığı sağlamakta ve bu­nunla birlikte ABD hazine tahvilleri, dünya genelinde risksiz varlık kabul edildiği için her dönem talep gören varlıklar sınıfında. Aynı zamanda ABD hazinesi kendi para bi­rimi ile borçlanmaktadır.

ABD’nin dünya ekonomisindeki yerine bakacak olursak, dünyadaki lider pozisyo­nunu korumaktadır. Nominal GSYIH bakı­mından yaklaşık 30,5 trilyon dolarlık üre­timle dünyanın en büyük ekonomisi, kü­resel ekonomi içindeki payı da %25. ABD ekonomisi teknoloji, finans ve sağlık gibi sektörler başta olmak üzere hala global ya­tırımcının hala ilgi odağında bulunuyor.

Kriz değil kırılganlık

Olası risklere baktığımızda son dönem­de faiz harcamalarının savunma bütçesi­ni aştığı ve bu durumun sürdürülebilir ol­masının ciddi bir tehdit olduğunu söyleye­biliriz. Kredi derecelendirme kuruluşları ülkenin ülkenin notunu düşürürse ki Mo­ody’s 2025 de ABD’nin kredi notunu AA­A’dan AA1’e düşürdü, bunun devamı ha­linde yabancı yatırımcı da bir güven kaybı yaratabilir, tahvillere olan ilginin azalma­sıyla tahvil faizlerin yükselmesi kaçınıl­maz olur. Bu da küresel finans sisteminde bir şok dalgası yaratabilir. Bunun netice­sinde de dolar rezerv para birimi statüsü­nü zamanla kaybedebilir. Bu tabiki düşük bir risktir ancak bu riskin de gerçekleşme ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır.

Sonuç olarak ABD’de borç düzeyi yapısal bir risktir, bir kriz olarak değil, kırılganlığa sebep olmaktadır. ABD, dünya ekonomisin­deki payını ve doların küresel para birimi olma statüsünü koruyabilirse, olası riskle­rin gerçekleşme ihtimali oldukça düşüktür. Ancak Trump’ın popülist politikalarla, ta­rifelerle ülkenin dünya ekonomisinden al­dığı payı azalmasına sebep olursa, ulusla­rarası yatırımcılarda oluşacak güven kaybı tahvillere olan ilginin azalmasına ve faizle­rin daha da yukselmesine sebep olacaktır. Bu süreç dış borcun daha da artmasına se­bep olurken bir borç krizini de beraberin­de getirebilir. Bu bir risk oluştursa da tabi­ki gerçekleşeceği anlamına gelmemektedir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar