ABD borç yükü ve krize dönme ihtimali
Son dönemde en çok konuşulan konulardan biri de ABD’nin borç yükü. 4 Haziran tarihi itibariyle açıklanan rapora göre ABD’de ki toplam borç 36,2 trilyon seviyesi ile tarihi zirvesine ulaştı. Faiz indirimi gelmezse yıl sonuna doğru bu rakamın daha da yükseleceği kaçınılmaz gibi gözüküyor. Tabiki bu kadar yüksek bir borç tutarının sadece ABD değil, dünya ekonomisini sarsma potansiyeli de bulunmaktadır.
Bir ülkede ki borç krizi, bir ülkenin iç veya dış borcunu ödeyememesinden ortaya çıkan bir ekonomik durumdur ve siyasi faktörlerle birleşirse büyük çaplı hasara yol açma potansiyeline sahiptir. Hele ki bu ülke ABD olursa siz düşünün dünya ekonomisinin başına geleceği. Böyle bir durumun gerçekleşme riski teorik olarak mümkün olmakla birlikte pratikte olma riski oldukça düşük görüyorum.
ABD’ye borçlanma kolaylığı sağlıyor
Bu ihtimalin neden bu kadar düşük görüyorum, çünkü ABD doları küresel bir rezerv para birimi. Bu özelliği ABD’ye sınırsız borçlanma kolaylığı sağlamakta ve bununla birlikte ABD hazine tahvilleri, dünya genelinde risksiz varlık kabul edildiği için her dönem talep gören varlıklar sınıfında. Aynı zamanda ABD hazinesi kendi para birimi ile borçlanmaktadır.
ABD’nin dünya ekonomisindeki yerine bakacak olursak, dünyadaki lider pozisyonunu korumaktadır. Nominal GSYIH bakımından yaklaşık 30,5 trilyon dolarlık üretimle dünyanın en büyük ekonomisi, küresel ekonomi içindeki payı da %25. ABD ekonomisi teknoloji, finans ve sağlık gibi sektörler başta olmak üzere hala global yatırımcının hala ilgi odağında bulunuyor.
Kriz değil kırılganlık
Olası risklere baktığımızda son dönemde faiz harcamalarının savunma bütçesini aştığı ve bu durumun sürdürülebilir olmasının ciddi bir tehdit olduğunu söyleyebiliriz. Kredi derecelendirme kuruluşları ülkenin ülkenin notunu düşürürse ki Moody’s 2025 de ABD’nin kredi notunu AAA’dan AA1’e düşürdü, bunun devamı halinde yabancı yatırımcı da bir güven kaybı yaratabilir, tahvillere olan ilginin azalmasıyla tahvil faizlerin yükselmesi kaçınılmaz olur. Bu da küresel finans sisteminde bir şok dalgası yaratabilir. Bunun neticesinde de dolar rezerv para birimi statüsünü zamanla kaybedebilir. Bu tabiki düşük bir risktir ancak bu riskin de gerçekleşme ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır.
Sonuç olarak ABD’de borç düzeyi yapısal bir risktir, bir kriz olarak değil, kırılganlığa sebep olmaktadır. ABD, dünya ekonomisindeki payını ve doların küresel para birimi olma statüsünü koruyabilirse, olası risklerin gerçekleşme ihtimali oldukça düşüktür. Ancak Trump’ın popülist politikalarla, tarifelerle ülkenin dünya ekonomisinden aldığı payı azalmasına sebep olursa, uluslararası yatırımcılarda oluşacak güven kaybı tahvillere olan ilginin azalmasına ve faizlerin daha da yukselmesine sebep olacaktır. Bu süreç dış borcun daha da artmasına sebep olurken bir borç krizini de beraberinde getirebilir. Bu bir risk oluştursa da tabiki gerçekleşeceği anlamına gelmemektedir.