Para politikası artık dünyanın nabzını tutamıyor: Faiz, enflasyon ve gerçeklik arasındaki kopuş

Klasik para politikası, uzun yıllar boyunca “faiz oranı–enflasyon–büyüme” üçgeni üzerinden dünyayı yönlendirdi. Ancak küre­sel tedarik zincirlerinin kırıldığı, enerji kay­naklarının jeopolitik silaha dönüştüğü, dijital varlıkların yükseldiği bir dönemde bu üçgen artık işlevini yitiriyor. Faiz silahı, geçmişte ol­duğu gibi piyasaları yönlendiremiyor. Amerika Merkez Bankası’nın (Fed) her hamlesi, artık gelişmiş ekonomilerde dahi öngörülemeyen dalgalanmalara neden oluyor.

Enflasyon, arz yönlü şoklar ve yapısal bozulmalarla beslen­diği için, geleneksel sıkılaşma politikalarıyla dizginlenemiyor. Dahası, yüksek faiz politika­sı, gelişmekte olan ülkelerde büyümeyi baskı­larken borç krizlerini derinleştiriyor. Kısacası, klasik para politikası artık yalnızca bir “finan­sal refleks”e dönüşmüş durumda; sistematik bir çözüm değil.

Küreselleşmenin ardından:Yeni ekonomik ekoloji

Soğuk Savaş sonrası dönemin en güçlü ar­gümanı, serbest piyasanın kendi dengesini bulacağı inancıydı. Fakat bugün dünya, tam tersine, stratejik özerklik ve üretim güvenli­ği kavramlarını konuşuyor. Çin, Hindistan, Rusya gibi ekonomiler artık kendi parasal alanlarını kuruyor. BRICS ülkeleri, doların hegemonyasını kırmak için yeni rezerv para arayışında. Bu tabloda, Batı’nın 1980’lerden beri ihraç ettiği “monetarist düşünce” artık küresel geçerliliğini yitiriyor. Çünkü dünya artık homojen değil; farklı dinamiklerle işle­yen, bölgesel merkezlere sahip, çok kutuplu bir ekonomik yapıya dönüşüyor. Ve bu yapı­nın en önemli ortak paydası, “yerel gerçekle­re uygun para politikası” ihtiyacı.

Dijitalleşme ve paranın evrimi

Kripto paralar, merkez bankası dijital pa­raları, blokzincir tabanlı ödeme sistemleri… Bunların her biri, aslında mevcut para poli­tikasına duyulan güvensizliğin bir yansıma­sı. Paranın fiziksel kimliği çözülürken, oto­ritenin kimde olduğu da sorgulanıyor. Dev­letlerin “parayı basma” yetkisi, artık “güveni yönetme” becerisine dönüşüyor. Fakat mev­cut sistem, bu güveni yeniden inşa edemi­yor. Bankalar, geçmişin regülasyonlarına göre yapılandırılmış durumda; merkez ban­kaları ise teknolojik dönüşüm hızına ayak uyduramıyor. Bu da finansal istikrarın yeri­ni, sürekli dalgalanan güven krizlerine bıra­kıyor.

Artık mesele sadece faiz artırmak ya da para arzını kısmak değil. Dünya, para politi­kasını sosyal ve çevresel faktörlerle birlikte düşünmek zorunda. Çünkü enflasyon sade­ce ekonomik değil, aynı zamanda politik ve ekolojik bir olgu haline geldi. Yeni nesil eko­nomi politikaları, üretim zincirinin karbon ayak izinden, veri güvenliğine kadar geniş bir alanı kapsamak zorunda. Paranın işlevi sadece değişim aracı olmaktan çıkıyor; artık bir “sürdürülebilirlik mekanizması” haline gelmeli. Belki de 21. yüzyılın merkez banka­sı, faiz oranlarını belirleyen değil; sermaye akışını gezegenin geleceğiyle uyumlu hale getiren bir kurum olacak.

Bir dönemin sonu, yeni bir dönemin başlangıcı

Dünya kabuk değiştiriyor. Pandemi, ik­lim krizi, dijital devrim ve jeopolitik geri­limler, insanlığı aynı soruya zorluyor: “Para neyi temsil ediyor?” Eğer yanıt sadece “de­ğer” ise, sistem çöker. Ama eğer yanıt “gü­ven, üretim ve gelecek” olursa, yeni bir eko­nomik düzen doğabilir. Bugün para politika­sı, insanlığın önünde yeniden tanımlanmayı bekleyen bir kavram olarak duruyor. Eski­nin araçlarıyla yeni dünyanın ihtiyaçlarını karşılamak artık mümkün değil. Çünkü kü­resel ekonomi, yalnızca sermaye akışlarıyla değil, anlam arayışıyla da yön buluyor.

Para politikası yeniden yazılmalı

Dünya, 20. yüzyılın formüllerini tekrarla­yarak 21. yüzyılın sorunlarını çözemez. Pa­ra politikası, artık salt bir teknik araç değil; aynı zamanda bir vizyon meselesidir. Klasik anlayış, ekonomiyi faiz ve likiditeyle yönlen­dirilebilecek bir makine gibi görüyordu. Oy­sa bugün, ekonomi bir ekosistemdir: sosyal, çevresel ve teknolojik unsurlarla iç içe geç­miş canlı bir organizma. Bu yüzden yeni dö­nem, “paranın politikasını” değil, “politika­nın parasını” yeniden tanımlamak zorunda. Çünkü artık mesele, ne kadar para bastığımız değil; o paranın hangi dünyayı büyüttüğüdür.

Yazara Ait Diğer Yazılar