Ah, o 20 lira!

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

Yedi yıl önce başımıza gelmiş, bir türlü çözememiştik, unutup gitmişim… Geçtiğimiz günlerde üç arkadaş gittiğimiz lokantada yine 260 lira hesap gelince, birden aklıma düştü o stres bir kez daha depreşti… Hele bozuk paramız olmadığından her birimiz 100’er lira uzattığımızda “arkadaşlar,” dedim “şu lezzetli yemeğin sonunda korktuğum başıma geldi.” Onlar, yedi sene önceki o yemekte olmadıklarından, yaşadıklarımızı ve onlara yaşatacağımı bilmiyorlardı!

Yeni keşfettiğimiz restoran, makûl fiyatlı bir aile işletmesiydi. Yiyip içtiklerimize baktığımızda 260 lira son derece hesaplı bir rakamdı. Neyi kastettiğimi anlayamadan, şaşkın bir ifadeyle beni izliyorlardı…

“Hele şu paranın üstü de gelsin, anlatacağım” dedim. Garson, tam tahmin ettiğim gibi kendisine bahşiş vermemiz için 300 liranın üstü olan 40 lirayı, 4 tane 10 liralık olarak getirdi. Biz de (tıpkı yedi yıl önce başka bir masada başka arkadaşlarla yaptığımız gibi) birer 10 lirayı aldık, kalan son 10 lira da garsonun bahşişi oldu…

“Hadi, kalkalım, bir yerlerde bir kahve içelim, size bu hesabın nasıl ve ne kadar sorunlu olduğunu anlatayım,” dedim. Yine bir şeycikler anlamadan, şaşkın şaşkın yüzüme baktılar. Her şey yolundaydı, yemekler lezizdi, hesap düzgündü, bu adam ne yapmak istiyor, diye düşündüklerini yüzlerinden okuyabiliyordum…

Günün boğucu sıcaklığının izlerinin kaybolmaya başladığı bir saatti… Hafif hafif saçlarımızı okşayan bir esinti de başlamıştı. Yol kenarında sandalyeleri olan kahvelerden birine oturduk… Merakla beni izliyorlardı… “Siparişlerimizi de verelim ki, anlatacaklarım, bölünmesin” dedim… Konuyu uzattığımın farkındaydım, artık anlatmaya başlayabilirdim…

“Arkadaşlar,” dedim “lokantadaki hesapta problem vardı! Farkına varabildiniz mi?”

“Nasıl yani?” dediler, “aldığımız belli, verdiğimiz belli...”

Garson, kahveler öncesi buz gibi bir su getirmişti; bir yudum içtim; devam ettim:

“Bozuk paramız olmadığı için 100’er lira vererek hesabı ödedik. 300 liranın üstü olan 40 lirayı garson 4 tane 10 lira olarak getirdi. Birer 10 lirayı kendimize aldık, bir 10 lirayı da garsona verdik. Doğru mu?”

“Evet, tuhaf bir şey yok ki bunda.”

“Sonrasını dinleyin de öyle karar verin” dedim...

“Ee sonra?” dediler hafif alaycı bir biçimde.

Yedi sene önce yaşadıklarımın tecrübesiyle onlara “bütün gecelerini zehir edecek!” soruyu sormaya hazırlanıyordum. O gece de bana öyle hafif alaycı bakmış,
“ee sonra?” diye sormuşlardı; sonrasını da görmüşlerdi!

Dedim ki:

“100’er lira verip 10’ar lira geri aldığımıza göre ceplerimizden 90’ar lira çıktı. Yani toplam 270 lira. 10 lira da bahşiş, 280 lira ödedik. Doğru mu?”

“Evet, ne var bunda?” diye sordular kahvelerinden ilk yudumu alırken...

Devam ettim:

“Peki, 280 lira harcamışsak eğer, 300 lira verdiğimize göre 20 lira nereye gitti o zaman? Hiçbirimiz ve garson da almadığına göre?!”

Bir sessizlik oldu... İşte, zafer ânının sessizliğiydi bu!

“Bu kadar basit bir sorunun yanıtını niye gecikiyor acaba?” diye kinayeli kinayeli sordum...

Yorumları birbiri ardından gelmeye başladı, ama öyle diyorlar, böyle diyorlar bu kaybolan 20 lirayı bir türlü açıklayamıyorlardı...

Sanki bir dejavü yaşıyordum… Öyle anlatıyorlardı olmuyordu, böyle yorumluyorlardı olmuyordu… Bir de hırs yapmışlardı ki!..

Birer kahve daha söylediler; ben, soda içmeyi tercih ettim… Bizim yedi yıldır bulamadığımız o 20 lirayı 20 dakikada bulacak halleri yoktu ya!..

“Arkadaşlar” dedim içinde bir dilim de limon olan sodamı bir dikişte bitirerek “siz herhalde daha oturursunuz, bana müsaade; 20 liranın nereye gittiğini bulabilirseniz saat kaç olursa olsun, aldırmayın beni arayın, hadi eyvallah!”

O gün bugündür ses seda yok… Yedi yıl önce birlikte olduğum iki arkadaşı da aradım, hemen hatırladılar yaşadığımız bulmacayı, hâlâ bulamamışlar o 20 lirayı!..

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar