Daha çok yolumuz var...

Feyzan E. TOP
Feyzan E. TOP KARŞI PENCERE feyzan.ersinan@dunya.com

Hugh Jackman bir günde tüm Türkiye’yi nasıl keşfetti, sihri neydi? Bu soruyu hepimiz kendimize sorabiliriz. “Ben yarı Türk sayılırım” demesi mi, iyi performansı mı, yoksa kendinden hayli büyük eşine olan aşkı mı?Geçtiğimiz hafta Zorlu PSM’de Hugh Jackman’ın tek kişilik şovu vardı. Kendisine orkestra ve dansçı kızlar eşlik etti. Doğduğu günden bugüne kısa bir öz yaşam hikayesi ile bizlere ulaştı. Hayatının bir yönü bir şekilde o iki bin kişiden birine dokundu. Ben sizlere anlatılanların dışında gözlemlerimi aktaracağım. Bir kere Zorlu biraz daha diğer alışveriş merkezlerine göre “zengin” algısı yüksek bir AVM olduğundan pek çok zengin görünmek isteyen genç ve orta yaşlı insanımız bahar sezonunun ilk cicilerini aldık dercesine, giyinip gelmişti. Hava o kadar soğuktu ki altmış yaş üzeri kürklü teyzeler bahar sezonunu açmadıkları için bir kez daha kendileri ile övündüler. Bizim tuhaf meşhurlar çaktırmadan bana baksınlar diye türlü kılıklara girdi. En tuhafı Sarp Apak idi. Oyun başlayana kadar koltuğa yarım oturup, arkayı süzüp süzüp, insanlarla göz göze gelmeye çalışması, abartılı hareketleri pek çoğumuzu güldürdü. Yine Cem Yılmaz ve Ozan Güven sonradan “kızlarla eğlendiler” yazılsa da tuhaf bir ruh halindeydiler o gün. Belki de sizden birinin komik olmanızı beklemesi zor iş, onlar da ilk kez gözüme tuhaf gözüktüler. 

Gösteri başladı. Şovun bir kısmı tercüme iken bir kısmı değildi. Ne de olsa doğaçlama yerler de vardı. İyi hazırlanılmış bir şovdu. Kariyerine de göndermeler yapan, yer yer kendisi ile dalga geçen Wolverine zamanla ne kadar yol kat ettiğini bizlere ispat etmek ister gibiydi. Eşiyle tanışması ve ona şarkı söyleyip, yanına gidip, öpmesi tüm orta yaş üzeri kadınları yakaladı. Herkes nasıl bir adam derken, ön sıradaki kıza ilgisi de geri kalan kitleye, “bizim de şansımız var(!)” umudunu yarattı. Guys and Dolls, Singing in the Rain, An American in Paris, Easter Parade, Sing Sing Sing müzikallerinden alıntılarla da ikinci yarı Amerikan Broadway kültürüne harika bir gönderme yaptı. 

Danslar, espriler, anılar arasında üç saat nasıl geçti anlamadık. Harikaydı. Oscar ödül törenini bile sunmayı başarmış, Les Miserables’de başrol oynamış, sesi, fiziği yerinde bu adam bizi haliyle büyüledi, saygı duyduk her şeyden evvel. Üstelik şov bir film mantığı ile kurulmuştu. Bir tür Hugh Jackman filmini izletti bize. Ancak öyle bir filmdi ki bu hepimizin istediği türdendi. Komplekssiz, kavgasız, eğlenceli, geçmişiyle barışık ve düzgün bir adam, adam gibi adam felsefesi önümüzdeydi. Ertesi gün çıkan köşe yazılarını okuyunca gülümsedim. Bir yazan şovda şarkıların iyi seslendirilmediğini söylüyordu ki bunu yazan hanım daha stüdyo dışında ses çıkarmayı başaramamasına rağmen arkasına yıllardır güvenip, yazı bile yazıyordu. Bir başkası Türkiye’yi sevdiğini söyleyen yabancı sanatçılardan bıktığını anlatıyordu. Haber kanallarının yaptığı röportajlar da neredeyse aynıydı. Bugün elimde 9 Kasım 2014’ün makalesi var. Hugh Jackman’ın son Broadway oyunu “The River (Nehir)”e ilişkin bir sayfalık kritik bu. Jackman’ın nasıl risk aldığını Jerusalem oyununda geçtiğimiz sezon Tony ödülünü alan Jez Butterworth’ü yanına almasının ona gerçekte bir faydası olup olmayacağını irdeleyen bu kritik bu “adam gibi adam”ı biraz da fırsatçı olarak niteliyor. Şimdi soruyorum size ben sadece bilet alıp nasılsa yazacağım diye bu kupürü saklarken bizim soru soranlarımız, yazarlarımız neden hiç araştırma yapmıyor. Sonra da bir araya gelip, “biz de böyle sanatçı yok mirim(!)” diye söylenirken aslında bizde gazeteci de yok mirim tezini doğrulamıyorlar mı? 

Malumunuz ilk geceden sonra gösteri iptal oldu. Bilet alanlar kapıdan döndü, nasıl bir organizasyon ise mesaj bile gelmemiş pek çok insana, arabayı getirenler daha organize anlayacağınız… Kanaatimce salon dolmadı. Neden derseniz,biletler çok pahalıydı, o İngilizce pek çoğumuzda olmayabilir, Hugh Jackman bizde çok popüler değil ve daha da önemlisi öyle bir topluluğumuz yok, o topluluk da hakikaten neredeyse ilk gün oradaydı. Tabii bu bir varsayım ama doğruluk payı da fazladır kanaatimce. Az bir kitle için riske etmeyecek bir durum olabilir. 

Türkiye’den bir Hugh Jackman geçti. Yine başımızın üzerinde taşıdık. Olumsuz bir yazı çıkmadı. Çocukları da evlatlıkmış, karısı da çirkinmiş ama bak nasıl seviyor gibi güdük notların ötesine geçemedik. Biz bu kadar sığ mıyız gerçekten? Hugh Jackman son bölümde eylülde çekimlerine başlayacak müzikal filminden alıntı iki şarkı söyledi. Arkada film hazırlıkları için yapılan boyama çizimler, filmin hazırlıklarını da verdi. O sahneleri izlerken, ister istemez düşündüm bizim daha çok yolumuz var ve daha yola çıkmadık bile…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Veda 11 Ocak 2016
Yeni bir yıl 04 Ocak 2016
Update olmak 28 Aralık 2015
Tedbirsiz iyimserlik 07 Aralık 2015
Osman Bey... 09 Kasım 2015
Biz kimiz? 02 Kasım 2015