“Diplomatik ve ekonomik boyutlarıyla Türk-Amerikan ilişkileri”

Hilmi DEVELİ
Hilmi DEVELİ EKONOMİDE SATIR ARASI hilmideveli@gmail.com

Geçen hafta cuma günü Uluslararası ilişkiler ve Kardeş Kulüpler Komitesi (Büyük Kulüp) Başkanlığı’nca, Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan, Rektör yardımcısı Prof. Dr. Emre Alkin ve FB Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Efe Sıvış'ın katılımıyla gerçekleştirilen “Diplomatik ve ekonomik boyutlarıyla Türk-Amerikan ilişkileri” konulu söyleşiyi izleyenlerdendim.

Yoğun ilginin gösterildiği söyleşinin mimarları Gülçin Köker ve Sedef Kalyoncu ile söyleşi öncesi sohbetimizde öğrendiğim başarı dolu özgeçmişlerinden kısaca söz ederek söyleşiden derlediğim notlarımı sizlere aktaracağım. Söyleşinin moderatörlüğünü de üstlenen Komite Başkanı Gülçin hanım, Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdikten sonra, Yeditepe Üniversitesi İşletme ve Yönetim alanında MBA tamamlamış.

Ardından önce Newyork Üniversitesi Finans ve Finansal Yönetim, sonra da Boğaziçi Üniversitesi ihracatta uzmanlık sertifikaları almış.

Finansbank ve Egebank’ta finansal alanlarında bir süre çalıştıktan sonra Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde hukuk eğitimi aldıktan sonra halen avukatlık yapmakta.

Özgeçmişi başarılarla dolu diğer kişi Sedef Kalyoncu’da Özel Sankt Georg Avusturya Lisesi'nden okul birincisi olarak girdiği Boğaziçi Üniversitesi'ndeki Elektrik-Elektronik Mühendisliği eğitimini tamamlayarak, ikinci yüksek öğrenimim için Almanya'ya gider ve Technische Universitaet Carolo-Wilhelmina zu Braunschweig'tan Endüstri Yüksek Mühendisi olarak mezun olur.

Halen Alman vinç firması ABUS Kransysteme’nin Türkiye mümessili EGE Makina ‘da Satış sonrası müdürlüğü yapmakta olan Sedef hanım ileri seviyede Almanca ve İngilizce, orta seviyede İspanyolca ve İtalyanca bilmekte.

Söyleşiye dönersem, ilk konuşan Çağrı hocanın ikinci dünya savaşından günümüze değin anlattığı Türk-Amerikan ilişkilerinin ekonomik ve ticari bölümlerini paylaşmak istiyorum.
“Türkiye’nin komşu olduğu Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’da yaşananlar sebebiyle Türk-Amerikan ilişkileri ‘Soğuk Savaş’ın bitimini takip eden yaklaşık 30 yıl boyunca da ağırlıklı olarak stratejik bir tabiata sahip olmayı sürdürdü. Soğuk Savaş yıllarının kendi şartları dikkate alındığında, ilişkinin odağında strateji ve güvenliğin olması olağan karşılanabilir.
1990'lardan itibaren iki kutuplu didişmenin sona ermesiyle birlikte, Batı Avrupa ve Uzakdoğu ülkeleri başta olmak üzere dünyanın birçok yeriyle ABD arasındaki ilişkilerde askerî ilişkilerin yavaş yavaş dozunun azalmasına şahit olduk. Ticari ve ekonomik ilişkiler askerî boyutun önüne geçti.

Fakat Türk-Amerikan ilişkilerinde aynı değişim yaşanmadı.

Türk hükümetlerinin müteaddit teşebbüslerine rağmen, ABD tarafı ikili ticaretin hacmini artırabilecek -aslında çok basit ve başka ülkelere cömertçe uygulanan- bazı düzenlemeleri yapmadığı gibi, Türk mallarının ABD’ye girişini zorlaştıran engelleri dahi azaltmadı.
ABD Türkiye’yi, müttefik, stratejik ortak, model ortak vs. şekillerinde tanımladı da, hiçbir zaman bir ticari ortak olarak nitelendirmedi.

Şayet Türk-Amerikan ilişkilerinin ana eksenini ticaret, ekonomik iş birliği, ortaklıklar vb. konular oluşturmaya başlarsa, Türkiye’nin ne denli önemli bir iş ortağı olduğunu bilen Amerikalı iş adamlarının kendi kamuoylarına ve karar verme mekanizmalarına Türkiye konusunda vereceği mesajlar son derece olumlu bir mahiyet alacaktır.” Diyor Prof. Dr. Çağrı Erhan.

Prof. Dr. Emre Alkin hoca da ABD ilişkilerimizi ekonomi boyutuyla şu sözleriyle değerlendirdi;
“Eğer ABD ile ciddi bir ticaretimiz olsaydı, Amerikan ekonomisi'nin düzelmesinden ziyadesiyle mutlu olacaktık.

Ancak bugünkü durumda sadece bu gelişmenin küresel ekonomi için iyi haber olması sebebiyle sevinebiliyoruz.

ABD ve Türkiye arasındaki ilişkiler son 30 yıldır savunma sanayi ekseninde ve sürekli ithalat tabanında devam ediyor diyebilirim.

Sayısız kez katıldığım ABD-Türkiye İş Konseyleri iki tarafın askeri heyetlerinin gölgesinde devam ederken, tekstil konusunda yapılan temasların hiçbiri sonuç vermedi. ABD, QIZ adı verilen İsrail'e komşu olan ülkelere tanıdığı "kotasız-tarifesiz" Amerika'ya mal satma kolaylığını Türkiye'ye hiçbir zaman göstermedi. Bu sebeple birçok Türk iş insanı Ürdün ve Mısır'da yatırım yapmak zorunda kaldılar.

Birçoğu ciddi zarar etti diyebilirim.

Bugün ABD ve İsrail'in bölgede kol kola uyguladıkları politikalar sebebiyle, Türkiye'nin ABD'ye mal satması giderek daha zor hale geldi.

ABD'ye en çok demir-çelik ürünleri satarken, Amerikan Hükümeti'nin anti-damping uygulamaları kapsamında mesnetsiz yaptırımlara maruz kalıyoruz.

Yine de her zaman söylediğim gibi, dünya ithalatının üçte birini Amerikalılar yapıyor ve buraya mal satmak hem kazanç hem de prestij. Ancak, Amerikan Hükümeti bu durumu sürekli kötüye kullanıyor. Amerikan firmalarının özellikle AB'de ödemeye mahkum oldukları büyük para cezaları da, rekabet kurallarını kendilerine göre esnetmeye çalışmalarından kaynaklanıyor diyebilirim. Gelecekte ABD ile ilgili meselelere askeri değil, ticari olarak bakabileceğimiz bir seviyeye gelmemizi temenni ediyorum. Ancak kısa vadede iyimser olmadığımı belirtmeliyim” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.

Söyleşinin son konuşmacısı Dr. Efe Sıvış, Türkiye'deki çok partili hayatın başlangıcına ilişkin yeni bilgiler sunan “Türk Demokrasisinin Sıfır Noktası” kitabından bölümler sunan konuşmasında Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün çok partili hayata geçiş kararını hangi şartlarda, nasıl aldığına ilişkin tarihe ışık tutan verdiği bilgiler müthişti.

Katılımcıların keyifle dinledikleri, konuşanların ağzına, düzenleyenlerin eline sağlık diyebileceğim söyleşiden aktarabildiklerim özetle bunlar..

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar