Kaybet-kaybet dünyası

Prof. Dr. Tolga Demiryol
Prof. Dr. Tolga Demiryol Küresel perspektif tolga.demiryol@dunya.com

Uluslararası düzen nereye gidiyor? Ukrayna ve Ortadoğu’da yaşanan savaşlar ve Asya-Pasifik’te süregelen gerilim bizi küresel bir çatışmaya mı sürüklüyor? Ekonomik parçalanma küreselleşmenin sonunu mu getirecek?

Bu ve benzeri soruların yanıtlarını merak edenlerin gözleri 16-18 Şubat tarihlerinde yapılacak 60. Münih Güvenlik Konferansı’na çevrilmiş durumda. 1963’ten beri düzenlenen bu konferans, dünya siyasetine yön veren karar alıcıları, devlet ve hükümet başkanlarını, uluslararası örgütlerin temsilcilerini, diplomat ve askerleri, sivil toplum ve iş dünyasının liderlerini bir araya getiriyor.

Konferansın odak noktası transatlantik ilişkileri olmakla birlikte, bölgesel çatışmalar, enerji güvenliği, iklim krizi, gıda güvenliği ve yeni teknolojilerin uluslararası güvenliğe etkisi gibi pek çok konu Münih’te masaya yatırılıyor. Tartışmalara zemin hazırlamak amacıyla pazartesi günü yayımlanan ve “Kaybet-Kaybet?” başlığını taşıyan Münih Güvenlik Raporu dünya siyasetinin geleceğine dair oldukça karanlık bir tablo ortaya koyuyor. Raporun ana fikri küresel siyasete “sıfır toplamlı” yaklaşımın hâkim olmaya başladığı.

Aslen oyun teorisine ait bir kavram olan sıfır toplam, birden çok aktörün yer aldığı stratejik bir etkileşimde bir tarafın kaybının diğerinin kazanımına eşit olması anlamına geliyor. Bir diğer deyişle, bir devletin kazançlı çıkması için mutlaka bir diğerinin kayıp vermesi gerekiyor. Aktörler kendi elde ettikleri başarıları ve kazançları mutlak olarak değil, sadece diğer aktörlerin kazançlarına göreli olarak tanımlıyor bu yaklaşımda.

Rapora göre giderek sıfır toplamlı bir nitelik kazanan küresel düzende devletlerin dar ulusal çıkarlarının peşinde koşmaları uluslararası iş birliğine engel teşkil ediyor. Kısa vadeli göreli kazançlarını maksimize etmeyi amaçlayan aktörlerle dolu bir yapıda, iş birliğinin yaratacağı ortak faydaların üretilmesi mümkün olmuyor. Sonuç ise, herkesin kaybettiği bir dünya. Sıfır toplam dinamiğinin baskın hale gelmesinin uluslararası ticaret ve yatırımlar alanındaki yansıması yükselen korumacılık ve iktisadi parçalanma.

Geçtiğimiz hafta bu köşede ele aldığımız gibi, Avrupa dahil olmak üzere dünyada “ekonomik güvenlik” endişelerinin yaygınlaşması bu olgunun bir parçası. Bir diğer örnek de Çin ile ABD arasında yaşanan kıyasıya teknolojik rekabet. Aktörlerin yeni dijital teknolojileri domine etme arzuları başta yapay zekâ olmak üzere tüm insanlığı ilgilendiren alanlarda ortak norm ve pratiklerin kurulması için elverişsiz bir ortam yaratıyor.

Uluslararası güvenlik alanında devletlerin dar bir şekilde tanımlanmış çıkarlarının kısa süreli örtüştüğü koşullar dışında ortak hareket etmekten kaçınmaları, çok taraflı ve kalıcı iş birliklerini zorlaştırıyor. Güvenlik iş birliğini salt kısa vadeli çıkarlar üzerinden gören yaklaşımın en son örneği, Trump’ın geçtiğimiz haftasonu yaptığı bir konuşmada Rusya’yı “faturayı ödemeyen” (yani ortak savunma bütçesine katkısı az olan) NATO ülkelerine saldırmaya “teşvik edeceğini” ifade etmesi olsa gerek.

Küresel iş birliğini mümkün kılan dinamiklerin giderek zayıfladığı bir düzende sorunlara ortak çözümler üretmek de zorlaşıyor. Rapor kapsamında hazırlanan Münih Güvenlik Endeksi ekonomik ve güvenlik risklerine dair kötümser beklentilere işaret ediyor. Araştırma sonuçlarına göre Avrupa kamuoyunu en çok endişelendiren konuların başında iklim krizi ve savaşlara bağlı olarak artması beklenen göç hareketliliği geliyor.

Gelişmekte olan ülkelerde ise süregelen ekonomik eşitsizlikler, mevcut uluslararası düzenin vaat etmiş olduğu kapsayıcı büyüme amaçlarının artık inandırıcı olmadığı algısını güçlendiriyor. Çin başta olmak üzere Küresel Güney’in uluslararası düzende kendilerine yer açma arayışları, sıfır toplamlı dinamikleri besleyen bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Münih Güvenlik Konferansı’ndan bu hafta sonu çıkacak sonuç değerlendirmelerini izlemekte yarar var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Savaş ve piyasalar 19 Nisan 2024