Küresel finansın yeni diplomasisi
Geçenlerde eski bir dostumla otururken konu dönüp dolaşarak meşhur Back to the Future filmine geldi. Marty McFly geleceğe gittiğinde uçan kaykaylar ve ayarlanabilir ayakkabılar görmüştü ama asıl değişim, görünmeyen o devasa sistemlerin yani finansın ve teknolojinin nasıl birleştiğiyle ilgiliydi.
Bugün önümde duran ve bizzat satır satır incelediğim Avrupa Birliği’nin hem Amerika Birleşik Devletleri hem de Japonya ile gerçekleştirdiği finansal düzenleme forumlarının sonuç bildirgeleri, bana tam olarak o geleceğin temellerinin atıldığını hissettiriyor. Finansal diplomasi tarihi, aslında krizlerin ardından gelen yamalarla doludur. 1929 Büyük Buhranı sonrası atılan adımlardan Bretton Woods sistemine, 2008 krizinden günümüzün dijital devrimine kadar her aşamada devletler, sınırların para birimleri için ne kadar geçirgen olduğunu fark etti. Bugün ise artık sadece paranın akışını değil, kodların, verilerin ve karbon ayak izinin nasıl yönetileceği masaya yatırılıyor.
Dijital paranın sessiz ayak sesleri
Brüksel’de gerçekleşen bu görüşmelerin detaylarına daldığımda, özellikle dijital finans başlığı hemen dikkatimi çekiyor. AB tarafı MiCA düzenlemesiyle kripto varlıklar dünyasına bir çekidüzen vermeye çalışırken, öte yandan Dijital Euro projesinin heyecanını yaşıyor. Japonya tarafında ise stabil coinlerin dolaşımı ve kripto varlık çerçevesinin güncellenmesi ana gündem maddesi olmuş durumda. Amerika cephesinde ise SEC’in kripto görev gücü gibi mekanizmalarla bu vahşi batı atmosferini bir düzene oturtma gayretini görüyoruz. Yapay zekanın finansal hizmetlerdeki kullanımı artık bir bilim kurgu fantezisi değil, bu forumların resmi birer maddesi haline gelmiş. Tüm bu devler, paranın sadece şekil değiştirmediğini, aynı zamanda zekileştiğini de kabul ediyorlar. Bu durum, finansın ötesine giden yolculukta artık insan hatasından ziyade algoritma güvenliğinin konuşulacağı yeni bir dönemin habercisi gibi duruyor.
Yeşil finansın zorlu sınavı
Dosyaların arasında dolaşırken sürdürülebilirlik konusunun sadece birer süsleme olmadığını, aksine bankacılık ve sigortacılık sektörünün merkezine yerleştiğini görüyorum. AB tarafı, yatırımcılar üzerindeki idari yükü azaltarak sürdürülebilirlik raporlamalarını sadeleştirme peşinde koşarken, Japonya geçiş finansmanı için kendi yol haritasını çoktan çizmiş bile. Amerika ile yapılan görüşmelerde ise doğal afetlerin sigorta kapasiteleri üzerindeki baskısı ve iklim risklerinin finansal istikrarı nasıl tehdit ettiği tartışılmış. Basel III reformlarının tamamlanması süreci, bankaların sadece kâr odaklı değil, aynı zamanda dayanıklı kalması için bir zorunluluk olarak vurgulanıyor. Finans dünyası artık sadece bilançolara değil, dünyanın nefes alışına da bakmak zorunda olduğunu bu raporlarla tescillemiş oluyor.
Geleceğin finansal mimarisi
İncelediğim bu belgeler ışığında öngörüm odur ki, önümüzdeki birkaç yıl içinde finansal piyasaların tamamen birbirine entegre olduğu ama bir o kadar da sıkı denetlendiği bir yapıya uyanacağız. Belki Marty McFly gibi uçan kaykaylarımız yok ama cebimizdeki telefonlarda saniyeler içinde kıtalararası transfer edilen ve her adımı yapay zeka tarafından denetlenen dijital varlıklarımız olacak. Bu durum ya tam bir şeffaflık cenneti ya da her adımın izlendiği dijital bir gözetim toplumu yaratacak. Finansın ötesine giden bu yolculukta, paranın kontrolü artık sadece merkez bankalarının değil, yazılımların elinde olacak. Eğer bu küresel iş birliği ruhu korunursa, ekonomik fırtınalara karşı daha korunaklı bir limana demir atabiliriz.
Sonuç olarak, yakın zamanda gerçekleşen bu forumlar bize gösteriyor ki finansal sistem artık sadece rakamlardan ibaret değil, kolektif bir güvenlik kalkanına dönüşüyor. Gelecek, bu denklemleri doğru kuranların sahnesi olacak.
Güzel bir gelecek için...