Mali idareden çözüm beklenen sorunlar
Mali İdarenin yoğun-topyekûn vergi taarruzu yaptığı sırada, dengeleyici adımları da ihmal etmemesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde olay kayıt dışı yerine kayıt içi ile mücadeleye dönebilir. Gereksiz ihtilaf konularına çözüm getirilmeli ki bir denge sağlanabilsin.
Çok kolayca çözülecek, yasa değişikliği gerektirmeyen , bizce yanlış yoruma dayanan, mükellef için rahatsız edici, bir kısmı oldukça güncel birkaç konuyu paylaşayım.
Neden iyi mükellef indiriminden yararlanmayanlar var?
Türkiye genelinde iyi mükellef indirimini hak ettiği halde yararlanmayanların oranını merak ediyorum.
Yararlanmama oranı kayda değerse, ben idarenin yerinde olsam bu durumu Mali İdareye güvensizlik olarak algılar ve düzeltmeye çalışırdım.
İyi mükellefleri bezdiriyoruz
Kayıt dışı kazanç ve mükellefler için af üzerine af çıkarıp, kayıt dışı mükellefleri adeta han kapısından geçirirken, iyi mükellef indirimi için mükellefleri iğne deliğinden geçirmeye çalışmak adil değil.
Şahit olduğumuz olaylarda iyi mükellef indiriminden yararlandırtmama veya yararlanmış olanı da pişman etme çabası var hissine kapılıyoruz.
“Önceden verilmiş bir beyan yoksa pişmanlıkla beyanda bulunulma halinde iyi mükellef indiriminden yararlanamazsınız” yaklaşımı mevcut kanuna aykırı. Kanun açıkça pişmanlıkla beyan iyi mükellefliği bozmaz diyor.
Re’sen, ikmalen veya idarece yapılan ve son yıl ve geriye doğru iki yıl içinde kesinleşen tarhiyatlar, hangi yılla ilgili olursa olsun bu üç yılda kesinleşirse iyi mükellef indirimi zedelenir mi? Bizce sadece son üç yılla ilgili ve bu dönemde kesinleşen tarhiyatlar iyi mükellef indirimini engelleyebilir.
Nakit sermaye indirimi eleştirileri
Mali İdareye göre, sermaye avansı aynı yıl sermayeye ilave edilmemişse, önce kar dağıtımı yapılmış akabinde sermaye artışı yapılmışsa, sermaye artışı sonrası ortağa olan borç ödenmişse nakit sermaye indiriminden yararlanılamaz.
Bu konular yargıya intikal etmiş ve mükellef lehine sonuçlanmıştır.
Mahsup yapmayıp haciz yapmaktan vazgeçilsin
Yargı kararına göre daha önce ödediği vergiyi tecil faizi ile iadeye hak kazanan mükellefin, tecil faizi alacağını, verdiği beyanname üzerine tahakkuk eden bir borcuna mahsup talebi yerine getirildi zannedilirken getirilmeyip, ödeme emri gönderildiğine, yani alacağı varken gecikme zammı ödemek zorunda bırakıldığına şahit olduk.
Özel usulsüzlük cezası uygulamaları
İlginç bir uygulama örneğine de şahit olduk. Bir vergi dairesi müdürlüğü mükellefe yazdığı yazıda, gider olarak kabul edilmeyeceğini düşündüğü tutar ve KDV’sinin indiriminin düzeltilmesini isteyip, mükellefin bu isteği yerine getirmeyip vergi dairesine süresinde verdiği cevap üzerine, bir yandan mükellefe VUK’un mükerrer 355. maddesi dayanak gösterilerek özel usulsüzlük cezası kesilerek tebliğ edilmiş, diğer yandan gönderilen ikinci bir yazıyla,15 gün içinde beyanın düzeltilmesi aksi takdirde iki kat özel usulsüzlük cezası uygulanıp incelemeye sevk edileceği bildirildi.
Bahse konu örnek olaydaki gibi durumlarda özel usulsüzlük cezalarını anlayabilmek mümkün değil. Hiçbir yasal zemini yok. Mükellefe, “Niye hemen dediğimizi yapmadın” diye ceza kesilemez.
E-tebligat yüzünden süre kaçıranlar
Elimde istatistiki bir veri yok ancak çok sayıda dava süresinin kaçırılması örneğini duyuyor olmamdan hareketle sorunun büyük olabileceği hissindeyim. Hem mükellef ve müşavirleri tekrar tekrar uyarma ihtiyacı hissediyorum hem de e-tebligat konusunda belki idarenin vergi incelemeleri üzerine yapılan tebligatla sınırlı farklı önlemler almasında fayda olabileceğini düşünüyorum.
İdare gönderdiği vergi ceza ihbarnamesinin açılmaması, okunmaması halinde, açılsa bile uyarıcı mail ve mesajlarla hatırlatmasında fayda var.