Tarımda ithalatçılıktan kurtulmak için üretimi artıran çalışmalar gerekiyor

Osman AROLAT
Osman AROLAT AROLAT'tan osman.arolat@dunya.com

Tarımda üretici nüfusun azalması, ekim alanlarının daralması, tarımsal girdilerin dışa bağımlı olması, bizi kendine yeterli tarım ülkesi olmaktan uzaklaştırdı. Sürekli artan ithalata yöneltti. Yapmamız gereken yeniden kendine yeterli tarımsal üretimi olan bir ülke olmak için bu alandaki sorunları bütünüyle ele alıp tek tek çözümler üretmeliyiz.

Son yıllarda olduğu gibi dün de TMO’ya 31 Aralık 2019’a kadar kullanabileceği gümrüksüz 2,6 milyon ton tarımsal ürün ithalatı izni verildiği Cumhurbaşkanının 649 sayılı kararı ile açıklandı. Bu haberle karşılaşınca, “Tarımda üretimi artırıcı önlemler yerine ithalatçı olmak yolunu seçiyoruz” diye düşündüm. Tarımın içinde bulunduğu gelişmeler bu düşünceye beni yöneltti.

Önce TMO’ya yıl sonuna kadar verilen gümrüksüz ithalat izin kararına bakalım. 1 milyon ton buğoay, 700 tin ton arpa, 700 bin ton mısır, 100 bin ton pirinç,100 bin ton nohut, mercimek, kurufasülye, bakla. Bu karar iki sonuç taşıyor. Birisi tarımsal üretimin yetersizliğini gösteriyor. İkincisi üreticinin ithalatla terbiye edilmesinin düşünüldüğünü ortaya koyuyor. Son be yılda buğday üretimimiz artmazken, un ihracatı artışı ile bağlantılı olarak her yıl 4-5 milyon ton buğday ithalatı yapılıyor.

Oysa çözüm, tarımsal üretimde sorun olduğu görülerek, ona uygun adımlar atılmasından geçiyor. Tarım yazarımız soğan ithalatı kararını değerlendirirken dünkü yazısında soğan ithalatı kararı konusunda şöyle diyordu:

“ Kuru soğanda yaşanan sorunlar ve fiyattaki artış depolara yapılan baskınlarla, ihalatla çözülemez. Çözümün ithalat değil, planlı ve sağlıklı üretim olduğu unutulmamalıdır. Üreticiyi destekleyen, piyasayı düzenleyen, tüketiciyi koruyan politikalara ihtiyaç vardır.”
Daha öncede değindiğim gibi tarımsal araziler 27 milyon hektardan 23 milyon hektara düşmüş ve yıllık 14 milyon hektarda üretim yapılmaya başlanmıştır. Tarımsal girdilerde mazottan, gübreye, ilaca dışa bağımlılığımız, dövizdeki yükselişle çiftçinin alım gücünü olumsuz etkiliyor bu da üretime olumsuz yansıyor. Son yıldaki hızlı döviz artışı nedeniyle, tarımsal girdiler yüzde 50 ile yüzde 100 oranında artış gösterdi. Aradaki döviz fiyatlarındaki nispi gerileme ise fiyat indirimlerine yol açmadı.

Uzmanlar fiyat artışları nedeniyle yeterince ilaç ve gübre kullanamadıkları için 2018’de birçok tarımsal üründe yüzde 30’lara varan üretim düşüşü yaşandığını belirterek, aynı durumun 2019 yılı üretimi için de beklendiğini, hatta artacağını ifade ediyorlar.

Türkiye’de sabit gelirlilerin harcamaları içerisinde gıda harcamaları yüzde 30’lara varan paya sahip. O nedenle tarımsal ürünlerin üretiminin azalması ve fiyatlarının artması, ülkemizde çok geniş kitleleri ilgilendiriyor. Bu da bu tarım alanında sorunların açıklıkla görülüp, üretimi artırıcı adımlar atılmasını zorunlu kılıyor.

Bunun için yapılması gerekenler var. Ürününe yeterli fiyat bulamadıkları için üretmekten vazgeçenleri yeniden üretmeye yöneltecek önlemler alınmalı. Girdi maliyetlerine destek verilirken mazot fiyatlarında olduğu gibi bir elle verilen, vergi yükleriyle geri alınmamalı. Tohumda ve tarımsal ilaçta yerli üretim artırılarak, dışa bağımlılık ve dövize dayalı fiyat artışlarının önüne geçilebilmeli. Üretimden, tüketime bol aracılı zincir kırılarak, üreticilerin ürünlerini değerinde satmaları sağlanmalı.

Bu söylediklerime yenilerini de katabilirdim, liste uzayabilir. Ama asıl yapmamız gereken, eskiden olduğu gibi “Kendi kendine yetecek tarım ülkesi” olmak için bir tarım reformunu, her yönüyle hayata geçirme çalışmasını başlatmak olmalıdır. İthalatla terbiye ve girdileri dışa bağımlı tarımsal üretim politikasına son verecek adımları atabilmeliyiz…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar