“Demokrasi güçlü ama mükemmellikten uzak”

Osman AROLAT
Osman AROLAT AROLAT'tan osman.arolat@dunya.com

Bu yerel seçim atmosferinde biz, demokrasimizi çeşitli yönleriyle sorguluyoruz. Geçenlerde bir TV programındaki Gezi olayının gençleri, CHP lideri Kılıçdaroğlu’na “Temsili demokrasinin kendileri için yetmezliğini” belirtip, “Yeni arayışlar” önerdiler. Demokrasi sadece bizde tartışılmıyor. İki hafta önce The Economist’in kapak konusu da buna ayrılmıştı. Kısa vadede “Demokrasinin içini kemiren bir kurttan” söz ediliyordu. 

20. yüzyılda yaşanan “demokratik hareketliliğin” 21. yüzyılda, durduğu ve momentumunu kaybettiği iddia edilirken, bunun iki etkeni olarak, “2007-08 ekonomik krizi” ve “Çin'in apansız yükselişi” gösteriliyordu... 

İlkinde, kriz karşısında “Politikacıların para basmalarına karşı bedel aramadıklarını, seçmenin sanrı görmesine neden olduğunu” belirtiyordu. İkincisinde Çin’in sorun çözme tekniklerinin sonuç almasının, demokrasiden daha etkin olduğunun altını çiziyordu. Bu etkinin göstergesine örnek olarak, Çin’in 2 senede kırsal kesimde 240 milyon insanı güvenceye kavuşturduğunu, bunun Amerika’da 100 yılda sosyal güvenceye kavuşturulandan fazla olduğu iddiasını ortaya atıyordu. 2013 yılındaki bir araştırma sonuçlarının Çin’de ülke yönetiminden memnuniyetin yüzde 83 iken, Amerika’da yüzde 31 olduğu belirtiliyordu. Çin tarafından uzun süredir “Demokrasinin batıyı tahrip ettiği” tezinin öne sürüldüğü açıklanıyordu. Demokratik tıkanmaların kurumsalaştığı da Çin’in tezleri arasında yer alıyor. Basit işlerin karmaşıklaştırılıp önemliymiş gibi benimsendiğinin altı çizilip, bunun doğal sonucunda “2. sınıf yöneticilerin” ortaya çıktığı iddia ediliyor. 

Bütün bunların gelişmekte olan ülkelerde kaos yaratırken Ruanda, Dubai ve Vietnam’ın Çin yönetim modeline yakınlık duyan bir eğilime yöneldiği öne sürülüyor. Gelişmekte olan ülkelerdeki bir başka eğilimin Rusya’daki Yeni Çarlık olduğu açıklanıyor. Bu modelde Rus halkının yüzde 80’inin güçlü ekonomi, yüzde 20’sinin “gelişmiş demokrasi” talebinde bulunduğunu, Putin’in bunu tatmine zemin hazırlayan bir siyaset izlediği belirtiliyor. 

The Economist’in çalışmasında ABD ve AB demokrasileri eleştirilip “açmazlarından” söz edilmesinin yanında Türkiye demokrasisi de konu ediliyor ve şu değerlendirmeye yer veriliyor: “Türkiye ılımlı İslam ülkesi olarak, refahla buluşacağı umulurken otokrasiye döndü.” 

“Çözüm nerede?” sorusuna yanıt aranırken filozof J.S. Mill'in demokrasi tanımı "Demokrasi güçlü ama mükemmellikten uzak mekanizma” tanımı gerçekçi olarak değerlendirilip, onun sözleriyle “Sisteme sürekli yağ vermek ve yağ ibresini kontrol etmek” öneriliyor. Günümüzde gelişmekte olan ülkelerden Brezilya’nın güce sınır getirip, otokratların önünü kapatarak bunu yapmaya çalıştığını, bazı ülkelerde demokrasinin sigortası olan uygulamalar geliştiğini öne sürüyor. 

Buna örnek olarak Finlandiya’da 50 bin imza toplayanların yasa önerme hakkını, İsviçre’de siyasi partiler dışında STK’ların reform önerme hakkını ve Kaliforniya’da kurulan “Uzun dönemi düşün” komisyonunu gösteriyor. 

Bütün bunlar “Yereldeki demokrasi genelde en iyi demokrasidir” ilkesinin öneminin altının çizilmesine yol açıyor. 

Demokrasimizi tartıştığımız şu günlerde The Economist’te yer alan değerlendirmelerin ufkumuzu açacağına inanıyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar