Gerginliğin fayda getirmediği bilinmelidir

Osman AROLAT
Osman AROLAT AROLAT'tan osman.arolat@dunya.com

Fenerbahçe-Galatasaray derbisi sonrası futbolcu Gökhan Gönül de teknik direktör Ersun Yenal da TV yorumcuları da söz birliği etmişçesine, “derbideki en önemli gelişmenin, Atatürk’ün 75’inci ölüm yıl dönümünde maçın çatışmasız,  centilmence oynanıp, tamamlanması” olduğunda birleştiler...

Arkadaşımız Özlem Ermiş Beyhan’ın bugün gazetemizde yayımlanan Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır’la yaptığı sohbette yer alan “toplumda çatışma kültürünün vardığı noktayı” ortaya koyduğu söylem, derbi sonrası “normal olması gerekene övgünün” nedenini anlamamızı kolaylaştırıyor.

Araştırmacı Ağırdır, yaptıkları çalışmalarının ortaya koyruğu “toplumsal kutuplaşma”daki olumsuz tabloyu çarpıcı bir şekilde açıklıyor: “Bugün Türkiye’de kutuplaşma yüzde 60’larakadar ulaşmış durumda. Bu oran yüzde 20’lerde olsa her toplumda olabilir. Kutuplaşma 2008’lerde yüzde 40-45’lerdeydi.(....) Bugün her dört kişiden biri bir markayı kesinlikle satın almayacağını açıklıyor” diyerek bu olumsuzluğu dile getiriyor. Bunun bazı yeni toplu eylemlerle ekonomiye çok olumsuz etkileyebileceğini öne sürüyor.

Ağırdır, toplumsal olayları konuşamaz hale geldiğimizi belirterek, “Toplumsal her olaya AK Parti yandaşı , AK Parti karşıtlığı açısından bakıyorsak bu problemdir. Biz, olmaduygumuz  aşınır” değerlendirmesini yapıp “kutuplaştırmayı azaltacak”önlemlere ihtiyaç  olduğunun altını çiziyor.

Peki, “Biz olma duygusu” yeniden nasıl sağlıklı kılınabilir?

Bunun ilk adımı siyasilerin kendi dışındakileri “ötekileştirmeden”, birbirlerine empati  ile yaklaşarak toplumun karşısına “gelecek projeleri” ve “hizmet yarışı”ile çıkmaları olacaktır.Siyasal parti taraflarları da kendi liderlerinin, diğer liderlere, “gol atma” söylemini beklemek ve alkışlamak yerine, projelerini talep etmelidirler.

Uzun bir süredir çatışma kültürünü körükleyen, toplumsal kutuplaşmayı artıran bir siyaset yapma biçimine liderlerin son vermesi gerektiğini defalarca yazdım. Bunun başlangıç adımının partilerin “salı grup toplantılarındaki üsluba son verilmesi” olduğunu belirttim.

Partilerin salı grup toplantıları dışardan getirilmiş “alkışçı misafirlerin”, “partili amigoların”  katılımıyla siyasi ortamı gerginleştiren, parti liderleri söylemi üzerine kuruluyor.Televizyonlarda da geniş yer bulan bu toplantılar belki “parti tabanlarına” yönelik bir amaç içeriyor. Ama toplumu “hoşgörüden” uzaklaştırdığı, “toplumsal kutuplaşmayı” artırdığı için, demokrasimiz açısından faydadan çok  zarar taşıyor.

Siyaset sahnesindeki bu çatışmalı ortam, toplumun her kesiminde gerginliği ve kutuplaşmayı artırıyor. Sorunların çözümünün  diyalog içinde, uzlaşmaya dayalı olamayacağı izlenimini yaygınlaştırıyor.

Sanki sokakta oynayan çocukların birbirlerine üstünlük sağlamak için seslerini yükseltmeleri gibi, siyasilerin salı grup toplantılarındaki bu yüksek sesli söylemleri bütün topluma yayılıyor.

Bu bağırtılı salı grup toplantılarını her izlediğimde, bir toplantıda kürsüde bağırarak konuşan kişi ile ilgili rahmetli Erdal İnönü’nün bana yönelttiği soruyu hatırlıyorum: “Osman Bey bu arkadaşın önündeki mikrofon ses yükseltici bir alet değil midir? Bu arkadaş niye bağırarak konuşuyor?” Galiba bunu her grup toplantısında, birileri bütün siyasi liderlere tekrar tekrar sorarak hatırlatmalılar....  

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar