Aile ve şirket birlikte olgunlaşmalı
Tolstoy’un unutulmaz eseri Anna Karenina; “Bütün mutlu aileler birbirine benzer ama her mutsuz ailenin kendine özgü bir mutsuzluğu vardır” diye başlar. İş yaşamında bu yargıyı çok sık gözlemlediğimi söyleyebilirim.
Mutlu aileler, mutlu şirketler benzer özellikler sergiler, benzer adımları atmışlardır, yönetişim kaliteleri de üst düzeydir. Mutsuz aileler, mutsuz şirketlere dönüşür. Belki ilk zamanlarda değil ama ilerleyen zamanlarda mutlaka…
Mutlu aile, mutlu şirket
Mutlu şirket olmanın yolu, mutlu aile olmaktan geçer diye başlamıştım. Mutlu aile ise aile içinde rol ve sorumlulukların net olduğu, aile bireylerinin birbirlerine saygı duydukları, birbirlerine güvendikleri, birbirlerinin potansiyellerini fark ettikleri ve birbirlerini destekledikleri bir aile ortamında mümkündür.
Bu tür aileler, şirket tarafında da doğru adımları atmaya, zor kararları birlikte kolayca vermeye, sorumluluğu birlikte üstlenmeye meyilli olurlar. Bu da şirket tarafında rol ve sorumlulukları net, karar alma süreçleri sağlıklı, güvene dayalı ve destekleyici bir kültüre sahip, potansiyelleri geliştiren ve kendini rasyonel şekilde değerlendirip, iyileşmeye gidebilen şirketlere yol açar.
Mutsuz aile, mutsuz şirket
Mutsuzluklar çeşitlidir ama en çoğu sevgi ve güven eksikliği yaşanan, rol ve sorumlulukların net olmadığı, kıskançlıkların şekillendirdiği, insanların desteklenmediği, potansiyellerine saygı duyulmadığı aile ortamlarından kaynaklanır. Bu tür ailelerin mevcudiyetinde, ‘biz’ yerine ‘ben’ anlayışının ön planda olduğu, ataerkil saygı kültürü var gibi gözükse de, güvensizlik ve arkadan iş çevirmenin yaygın görüldüğü, liyakatsizliğin üstünün kapatıldığı, yıkıcı rekabetin yaşandığı, karar süreçlerinin sağlıksız olduğu mutsuz aile şirketleri görürüz.
İşin ilginç yanı, bu tür aile şirketleri para kazanıyor da olabilir. Bir süre denge siyaseti ile herkes memnun gözüküyor da olabilir. Ya da birinci kuşak ortaklar öyle güçlüdür ki, diğer kuşaklar korkuyla sinmiş de olabilir. Ancak şirket, potansiyelinin çok uzağında kaldığını fark etmez. Yönetim, ikinci kuşağa geçtiğinde, mutsuz aile- mutsuz şirket daha görünür hale gelebilir. Pek çok aile şirketi işte bu sebeple üçüncü kuşağa geçemeden yok olur.
Kurumsallaşırsak sorun çözülür mü?
Sorunun çok daha derinlerde olduğunu anlatmaya çalıştım. Aile ve şirketi bir bütün olarak görmeden, diğer tarafta doğru ve gerçekçi tespitler yapılıp, gelişmeler sağlanmadan, sadece kurumsallaşmanın yeterli olduğunu düşünmüyorum. Aile bir araya gelmeli, birlikte sağlıklı bir diyalog kurmalı, beklentiler ve inançlar masaya yatırılmalı, aile ve şirketin mevcut durumları, birbirleri ile olan ilişkileri, beklentiler net şekilde ortaya koyulmalı.
Etekteki taşların dökülebilmesi için, bu işin bizzat ailenin liderince istenmesi ve desteklenmesi gerekir. Aile lideri aileyi mutlu bir aile yapmadan, şirketi mutlu bir şirket yapamayacağını fark ederse, aile-şirket birlikte ele alınırsa, sonuçlar verimli olur. Aksi durumda, sadece şirket üzerinde yapılacak çalışmalar, suya yazılmış anayasalar, prosedürler, uygulamalar, planlar ve organizasyonlar olacaktır.
Mutlu aile, mutlu şirket olmak için
Önce aile içinde iletişimi, sevgi ve saygı ortamını yeniden tesis etmek gerekir. Bunun için muhakkak uzmanlardan destek almak gereklidir. Aile psikolojisi belirli bir seviyeye, belirli bir olgunluğa ulaşmadan, sulh ve huzur sağlanmadan, rol ve sorumluluklar netleşmeden, “aile şirket üzerinden değil, kendi başına da bir aile olduğunu fark etmeden”, şirkette kurumsallaşma çalışmaları başarılı olmaz.
Zaten mutlu olan, yani bu sorunları çözmüş ailelerde, kurumsallaşma her zaman müthiş sonuçlar verir. O yüzden önce aile, sonra şirket diyoruz.