Yönetim kurulları game changer olmalı!
Şirketlerin bugün ayakta kalmasını sağlayan şey operasyon ise geleceğe taşıyan strateji geliştirme ve stratejinin icrasıdır. Bizde yönetim kurulları, “bugüne” fazlaca odaklıdır. Geleceği şekillendirme işi gündemde yer bulmakta zorlanır. Bu da şirketlerin gelecekte güçlü şekilde var olmasını riske atar. Ne demek istiyorum biraz açalım.
Otomotiv sektöründen örnek verelim. Otomotiv önümüzdeki yıllarda adeta bir teknoloji satrancı yaşayacak. Örneğin Toyota, katı hâl (solid-state) batarya teknolojisini merkezine alarak yol haritasını açıkladı. 2026 civarında geliştirilmiş lityum-iyon bataryalarla 1.000 kilometre menzil ve 20 dakikada şarj hedefleniyor.
2027–2028 aralığında ise solid-state bataryalı araçların piyasaya sürülmesi planlanıyor. Bu yeni bataryalar, 1.200 kilometrelik menzil ve yalnızca 10 dakikalık şarj süresi vaat ediyor. Bu hamle sadece otomotiv için değil, enerji, lojistik ve altyapı için de oyunun kurallarını değiştirecek nitelikte.
Rakip firmalar bu “game changer” stratejiye nasıl cevap verecek?
Rakip firmalardan birinin yönetim kurulu ve risk komitesinde olsanız, ne düşünür, ne tür tartışmalar yaparsınız?
Muhtemelen rakip firmaların yönetim ve icra kurullarında risk komitelerinden gelen değerlendirmeler tartışılıyor. Nasıl tepki verilmesi gerektiği planlanıyor. Belki de kendi inovasyonları ile daha radikal hareket edip, uzun vadede Toyota’yı farklı yönde aksiyon alır pozisyona sokacaklar. Çünkü Toyota’nın bu adımları game changer dediğimiz tarda adımlar. Stratejik açıdan cevap verilmesi gerekiyor.
Her halükarda stratejiler iş modellerine, teknolojiye, operasyonlara, arge ve finansa yansıyacak.
İşte strateji böyle dinamik bir iş. Hem izleme, hem değişime tepki, hem de değişime şekil verme işi. Aynı zamanda icraya geçirme işi.
Bizde yönetim kurullarında durum ne?
Biz yönetim kurullarında game changer işlerle uğraşmak ya da game changer işleri fark edip, stratejik aksiyonlar almak yerine ya mali sonuçları analiz edip, finansçı gözüyle yorumlar yapıp, tüm toplantı boyunca ciro, EBITDA ve rasyoları konuşuyor ya da operasyon meseleler üzerinde takılıp kalıyoruz (teknik konular, üretim, hacim, kapasite, kalite, satın alma, kimi nerede çalıştıralım, İK da güncel gelişmeler, arge için aldığımız teşvikler, vb).
Yönetim kurulları hem üye profilleri hem de çalışma usul ve esasları açısından operasyon değil strateji odaklı yapılar olarak çalışmalı. Aksi halde ikinci bir icra kurulu olmaktan öteye gitmez.
Satışlar neden düştü? Borç/EBITDA neden böyle, turnover niye arttı. Bunları geçelim.
Stratejik gündemin esasları
Stratejik gündemin odağı çok daha farklıdır. Yönetim kurullarında tartışılması gereken mesele, sektörün önümüzdeki beş-on yıl içinde nasıl bir dönüşüm yaşayacağı olmalı. Rakiplerin bugün ne yaptığı kadar, gelecekte kimlerin rakip olabileceğini anlamak da önemlidir. İnovasyonların hangi yönden geldiğini görmek, bugün alakasız gibi görünen bir teknolojinin yarın iş modelimizi kökten değiştirme ihtimalini öngörebilmek gerekir. Değer göçünün hangi yöne doğru aktığını anlamak da hayati bir konudur. Müşteri değeri bir iş modelinden diğerine kayıyorsa, bu göçü yakalayabilmek ya da gerisinde kalmamak yönetim kurulunun vizyonuna bağlıdır.
Bunun yanında, şirketin hangi çekirdek yetkinliklerle geleceğe hazırlanacağı kritik bir tartışma başlığıdır. Eldeki güçlü kasların yarının rekabetinde iş görüp görmeyeceği sorgulanmalı, gerekiyorsa yeni kaslar inşa edilmelidir. Farklılaşmanın nerede yaratılacağı, rekabetin kanlı kırmızı okyanuslarından sıyrılıp mavi okyanuslara nasıl çıkılacağı tartışılmalıdır.
Hep söylediğim gibi, “stratejik yönetilmeyen yapılar, konjonktür tarafından yönetilir”.