İkiz dönüşümü stratejiye taşıyın
Türkiye’de şirketler sürdürülebilirlik ve dijital dönüşümü hâlâ operasyonel birer proje gibi ele alıyor. Karbon ayak izi ölçümleri ve ERP güncellemeleri iş planlarında birer madde olarak duruyor; fakat bu iki alanın stratejik etkisi çoğu yönetim masasında konuşulmuyor. Oysa sürdürülebilirlik ile dijital dönüşüm; maliyet avantajı sağlamanın ötesinde, şirketin rekabet gücünü, marka değerini ve uzun vadeli varlığını belirleyen stratejik bileşenler hâline geldi.
Operasyonel algı: Bugünü iyileştirir ama yarını inşa etmez
Şirketlerde sürdürülebilirlik çoğu zaman enerji verimliliği, atık yönetimi, raporlama ve sertifikasyon gibi teknik işlere sıkışıyor. Dijital dönüşüm ise ERP yenilemeleri, otomasyon projeleri veya sensör uygulamalarına indirgeniyor. Bu yaklaşım, bugünü biraz daha verimli hâle getiriyor; fakat yarın için bir rekabet avantajı yaratmıyor. Strateji, geleceği okuma ve şirketi o geleceğe göre konumlandırma sanatıdır. Operasyonel seviyede tutulan her konu, bu ufku daraltıyor.
Sürdürülebilirlik artık stratejik bir gerçeklik
Dünyanın en büyük yatırım fonlarının sürdürülebilir şirketlere sermaye aktardığı, tedarik zincirlerinin düşük karbonlu oyuncuları tercih ettiği bir dönemdeyiz. Müşteriler etik üretimi sorguluyor; regülasyonlar giderek sertleşiyor. Bu nedenle sürdürülebilirliği operasyonel bir görev olarak gören şirketler büyük resmi kaçırıyor.
Enerji maliyeti düşürmek operasyonel bir karardır.Ancak ürün yaşam döngüsünü döngüsel ekonomiye göre yeniden tasarlamak stratejik bir tercihtir. Bu fark, bir şirketin geleceğinin nasıl şekilleneceğini belirliyor.
Dijital dönüşüm: IT projesi değil rekabet stratejisi
Dijital dönüşüm de çoğu şirkette teknik bir iş gibi algılanıyor. Oysa mesele ERP modülleri aktif etmek değil; teknolojinin şirketin değer önerisini nasıl değiştirdiğini anlamak. Yapay zekâ iş modelini dönüştürüyor mu? Veri yeni bir gelir kaynağı olabilir mi? Teknoloji müşteri deneyimini kökten değiştirebilir mi?
Bu soruların cevapları, artık IT müdürlerinin değil, yönetim kurullarının gündemi olmalı. Çünkü dijital dönüşüm stratejik seviyede ele alındığında şirket sadece verimli değil, aynı zamanda daha rekabetçi hâle geliyor. Sektörlerin kurallarını yeniden yazan oyuncuların tamamı dijitali stratejik bir silah olarak kullanan şirketler.
Stratejik ele alındığında üç büyük avantaj ortaya çıkıyor
1 Zaman ufku genişliyor
Operasyonel projeler birkaç aylık ROI hesaplarıyla sınırlıdır. Stratejik yaklaşım ise üç-beş yıllık etkileri dikkate alır. Böylece sürdürülebilirlik ve dijital dönüşüm, kısa vadeli maliyet değil uzun vadeli değer yaratma aracı hâline gelir.
2 Kaynak tahsisi değişiyor
Operasyonel mantık bütçeden pay almayı hedefler. Stratejik mantık ise rekabet gücünü artıracak yatırımları önceliklendirir. Bu sayede şirketin inovasyon ve dönüşüm kası güçlenir.
3 Organizasyon zihniyeti dönüşüyor
Sürdürülebilirlik operasyonel kaldığında yalnızca raporlama işi olur. Stratejik olduğunda ise karar mekanizmalarının ayrılmaz parçasıdır. Dijital dönüşüm de IT’nin işi olmaktan çıkar; tüm iş birimlerinin ortak rekabet alanına dönüşür.
Geleceğin şirketleri stratejisini bu iki sütun üzerine kuracak
Küresel rekabet artık sadece fiyatla, kapasiteyle veya coğrafi erişimle değil; çevresel ve dijital dayanıklılıkla kazanılıyor. Sürdürülebilirlik ve dijital dönüşümü operasyonel seviyede tutan şirketler, bu çağın dönüşümünü ıskalıyor. Bu iki alanı stratejinin merkezine koyanlar ise rekabeti yalnızca takip etmiyor, yönlendiriyor.
Siz şirketinizde ikiz dönüşümü operasyonel mi, yoksa stratejik seviyede mi ele alıyorsunuz?