Amerika’ya açılmak
ABD’de iş yapmak birçok Türk şirketinin hedefleri arasında yer alıyor. Haksız da değiller. Dünyanın en büyük ekonomisi, güçlü tüketici alışkanlıkları, yüksek satın alma gücü ve küresel markalarla yan yana yer alma fırsatı... Ancak bu cazibenin arkasında ciddi bir rekabet, karmaşık regülasyonlar ve kültürel kodları anlamayı gerektiren bir sistem var. Hayal ile gerçek arasındaki köprü ise net: stratejik planlama ve hazırlık.
Türkiye’de başarılı olmuş her iş modeli, Amerika’da aynı sonucu verir diye düşünmek büyük bir yanılgı olur. Başarı, doğru pazarı tespitle başlıyor; doğru zamanda, doğru modelle giriş yapmakla devam ediyor. ABD sizin için doğru pazarsa, vakit kaybetmeyin derim. Doğru zaman bence şimdi. ABD birkaç sene içinde müthiş bir potansiyele sahip olacak.
ABD’de iş yapmak isteyen dostlarım, üç yazıdan oluşacak ve ilki bu yazı olan yazı dizimizi takip etsinler.
Hangi ABD?
“ABD’ye açılıyoruz” cümlesi kulağa hoş gelir ama gerçekte eksiktir. Çünkü ABD, yekpare bir ülke değildir. Aslında 50 küçük ülkenin bir araya gelmiş hâli gibidir. Her eyaletin kendi ticaret hukuku, tüketici alışkanlıkları ve işletme kültürü vardır. Kaliforniya’daki çevreci yaklaşımlar, Teksas’taki fiyat odaklı davranışlardan çok farklıdır. New York’ta hız ve yenilik, orta batıda ise güven ve süreklilik öne çıkar.
Bu nedenle “Amerika’ya açılıyoruz” değil, “hangi eyalete, hangi segmentte, nasıl bir değer önerisiyle giriyoruz?” sorusunu sormak gerekir. Pazar analizine bu detaylı bakış açısıyla yaklaşmak şarttır.
Rakipleri tanımadan pazara girilmez
ABD’de sadece rakipler değil, alternatif çözümler de ciddiye alınmalı. Pazarda sizinle benzer ürün ya da hizmet sunan markaların yanı sıra, tüketici ihtiyacını farklı biçimde karşılayan dolaylı rakipler de olabilir. Örneğin geleneksel tatlı satmak isteyen bir marka, yalnızca başka tatlı üreticileriyle değil, aynı anda tercih edilebilecek dondurma zincirleriyle de rekabet eder. Rakiplerin konumlandırması, fiyatlama politikaları ve iletişim dili dikkatle analiz edilmelidir.
Türk Markalarının Kozu: Otantiklik
Türk markaları için en büyük avantaj, otantik değer sunmalarıdır. Ancak bu değer, doğru anlatılmazsa karşılık bulmaz. ABD tüketicisi yerel üretime, doğal içeriklere ve hikâyesi olan markalara açık. Fakat bu iletişim, Türkiye’de işe yarayan kalıpların doğrudan çevirisiyle değil, Amerikalı tüketicinin kültürel kodlarına uyarlanarak yapılmalıdır. Dilin yanı sıra ambalajdan görsel dile kadar her detay, “farklı” ama “anlaşılır” olmalıdır.
Doğru giriş modeli seçimi
Amerika’ya nasıl girileceği en az hangi ürünle girileceği kadar önemli bir karar.
Doğrudan ihracat, düşük riskle başlamak isteyenler için iyi bir opsiyondur.
Distribütör ya da temsilcilik, yerel bilgiye erişim sağlar; ama kar paylaşımı gerekir.
Ortak girişim, pazara derinlemesine nüfuz etmek isteyenler için uygundur; fakat stratejik uyum şarttır.
Kendi şirketinizi kurmak, marka kontrolü sağlar ama yüksek yatırım ve operasyon yükü getirir.
Dijital platformlar, birçok marka için ilk adım olabilir. Amazon gibi platformlarla pazarı test etmek mümkündür.
Her modelin finansal, hukuki ve operasyonel avantajları olduğu gibi riskleri de vardır. Seçim, şirketin büyüklüğüne, sermaye yapısına ve uzun vadeli hedeflerine göre yapılmalıdır.
Başarı tanımlanmalı ve ölçülmeli
Amerika’da olmak bir amaç değil, araçtır. Esas mesele orada sürdürülebilir bir iş modeli kurmak ve bu modelin performansını sürekli ölçmektir. Kârlılık, müşteri kazanım maliyeti, yaşam boyu müşteri değeri gibi temel göstergeler baştan tanımlanmalı; her adım bu metriklerle ilişkilendirilmelidir.
Önümüzdeki yazıda, şirket kuruluş modelleri, vergi sistemi ve yasal çerçeve gibi teknik konuları ele alacağız.