Ev fiyatları ve kiralar nasıl düşer? Halkın ağzından politika önerileri
Türkiye’de konut piyasasının en temel sorusu bugünlerde artık çok daha yüksek sesle soruluyor: “Ev fiyatları ve kiralar nasıl düşer?” Bu soru yalnızca araştırmacıların, ekonomistlerin, politikacıların, yatırımcıların ya da inşaat sektörünün gündemi değil; öğrenciden emekliye, yeni evlenenden memura kadar herkesin günlük yaşamını belirleyen bir mesele aslında.
Geçtiğimiz günlerde Ekşi Sözlük’te açılan bir başlığa gelen yüzlerce yorum, bu toplumsal arayışın adeta panoramasını sunuyor. Bir yanda umutsuzluk, diğer yanda öneri bolluğu. Peki bu tartışmadan, gerçekten uygulanabilir dersler çıkarmak mümkün mü?
“Düşmez” diyenlerin itirazı
Bir grup yorumcu, “Türkiye’de fiyat düşmez, en fazla artış hızı yavaşlar” diyor. Onlara göre enflasyon, yüksek faiz ve arz kısıtlılığı varken fiyatların reel anlamda gerilemesi zaten mümkün değil. İnsanlar, geçmişteki iniş çıkışların ardından artık “düşmez” kabullenmesiyle hareket ediyor. Aslında bu, politikaların inandırıcılığını yitirdiğinin de bir göstergesi. Her ne kadar fiyatların hiç düşmeyeceğini savunanlar ağırlıkta olsa da, çözüm arayanların ilk durağı vergi politikaları oluyor.
Vergi politikaları: Çok evi olan daha çok ödesin
Bir diğer yoğun öneri, kademeli vergilendirme. Birden fazla evi olanların daha yüksek vergi ödemesi gerektiği sıkça dile getirilmiş durumda. Bu yöntem, boş duran evleri piyasaya sürmeye zorlayabilir. Aynı zamanda yatırım amaçlı gayrimenkul biriktirmeyi cazip olmaktan çıkarabilir. Vergi politikalarının caydırıcı etkisi önemli olsa da, tek başına fiyatları dizginlemeye yetmeyeceği açık. İşte bu noktada arzı artırmaya dönük çözümler öne çıkıyor.
Arzı artırmak: Sosyal konut ve boş evler
“Ev fiyatları nasıl düşer?” sorusuna verilen en rasyonel yanıt ise arz tarafını büyütmekten geçiyor. TOKİ ya da belediyeler eliyle sosyal konut üretiminin artırılması; İngiltere’deki sosyal konut modeline benzer uygulamaların Türkiye’ye uyarlanabilirliği yine öneriler arasında. Ayrıca boş tutulan evlerin vergisel yaptırımlarla kiraya verilmesi de gündeme alınabilir şeklinde yorum bırakanlar da var. Bu, yalnızca dar gelirli için değil, orta sınıf için de nefes aldırıcı bir mekanizma olabilir. Konut arzının artırılması kritik bir adım olsa da, piyasayı disipline etmek için yalnızca üretim değil, düzenleme mekanizmaları da devreye girmeli.
Dijital ve hukuki düzenlemeler
Bir diğer öneri dikkat çekici: Kira sözleşmelerinin e-devlet üzerinden yapılmasının artık zorunlu kılınması ve ödemelerin mutlak şekilde banka üzerinden transferi. Böylece kayıt dışı kiracılık ortadan kalkar, vergisel şeffaflık sağlanır. Dahası, kira artışlarının keyfiliği yerine sistematik ve denetlenebilir bir model oluşur. Bu tür dijital çözümler, aslında konut piyasasındaki kuralsızlığı disipline etmenin en hızlı yollarından biri olabilir. Ki, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bu yönde çalışmaları olduğunu da söylemek mümkün. Teknik düzenlemeler kadar önemli bir diğer başlık ise bireysel sorumluluk ve toplumsal etik.
Toplumsal tutum ve etik boyut
Tartışmaların içinde belki de en çarpıcı olanı ise “ahlaklı ev sahibi” vurgusu. Yani mesele yalnızca devlet politikaları değil; bireysel sorumluluk da var. Ev sahipliği, yalnızca yatırım aracı değil; toplumsal bir sorumluluk. Eğer herkes komşusuna, kiracısına adil davransa; fiyat artışlarını fırsatçılıkla değil, gerçek maliyetlerle sınırlasa, bugünkü krizin etkisi çok daha hafif hissedilirdi. Bazı ülkelerde kiracıyı korur nitelikte farklı uygulamalar da söz konusu; örneğin Fransa’da kış döneminde kiracıların tahliyesi mümkün olmuyor (Fransa’da “trêve hivernale” denilen bir düzenleme var. Her yıl 1 Kasım’dan 31 Mart’a kadar kiracıların konuttan tahliyesi yasaklanıyor.) Tüm bu tartışmalar bir araya geldiğinde aslında netleşiyor ki; mesele tek bir çözümle değil, katmanlı ve eş zamanlı adımlarla aşılabilecek bir sorun.
Çözüm çok katmanlı
Konuya bütüncül baktığımızda, tek başına hiçbir öneri çözüm olamaz. Kısa vadede vergi politikaları ve dijital denetimler devreye girmeli. Orta vadede sosyal konut arzı artmalı, boş evler ekonomiye kazandırılmalı. Uzun vadede ise toplumda güven duygusu yeniden inşa edilmeli, konutun sadece “yatırım” değil, “yaşam” aracı olduğu hatırlatılmalı.
Ev fiyatları ve kiraların düşmesinin yolu, yalnızca ekonomik formüllerden değil; siyasetten, toplumsal ahlaktan ve güven duygusundan geçiyor. Asıl mesele de burada: Ekonomi kadar, toplumsal sözleşmeye olan inanç. Ekşi Sözlük’teki yorumlar da bu açıdan kıymetli.