İran-İsrail geriliminin küresel ekonomiye olası etkileri
Orta Doğu’da yaşanan her sıcak gelişmenin dünya ekonomisi üzerindeki etkisi neredeyse kaçınılmaz. Bu etki yalnızca bölge ülkeleriyle sınırlı kalmaz; enerji fiyatlarından yatırım güvenliğine, gıda arzından uluslararası ticaret yollarına kadar birçok alanda sarsıntılara yol açar.
Son haftalarda tırmanan gerilim İran ile İsrail arasında doğrudan bir savaşı başlatırken küresel piyasalarda gerginlik etkisini göstermeye de başladı. İran, dünyanın en büyük dördüncü petrol rezervine sahip ülke. Hürmüz Boğazı ise günlük yaklaşık 20 milyon varil petrolün geçiş noktası.
Doğu ve Batı arasındaki hem ticaret hem de enerji koridoru. Savaşın bu bölgeyi etkilemesi durumunda, sadece arz sıkıntısı değil, aynı zamanda navlun maliyetlerinde ve enerji ticaretinde ciddi bozulmalar yaşanabilir. Brent petrol fiyatları kısa sürede 100 doların üzerine çıkabilir. Bu da hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde enflasyonist baskıların yeniden yükselmesine neden olacaktır.
Küresel büyüme üzerine baskı
Böylesi bir savaş, sadece bölgesel değil küresel tedarik zincirlerinde de aksamaya yol açabilir. Özellikle Asya-Avrupa rotası da yer alan ticaret yolları risk altına girerse lojistik maliyetleri arttırır, teslimatlar gecikir ve global büyüme tahminleri aşağı yönlü revize edilir. IMF’nin 2025 yılı için öngördüğü %3,2’lik büyüme oranı ciddi bir revizyonla karşılaşabilir. Merkez Bankaları artan petrol fiyatlarıyla büyüme ve enflasyon arasında bir tercih yapmak zorunda kalabilir.
Bu aynı şekilde özellikle Çin’i de oldukça etkileyecektir. Enerji ve hammadde ticaretini fazlasıyla kullanan Çin, ucuz ana ve ara mal ticaretinde artışa geçecektir.
Türkiye nasıl etkilenir?
Türkiye’nin hem İsrail’le hem de İran’la yakın ticari ilişkileri bulunmakta. Ancak en büyük kırılganlık enerji ithalatına bağımlılık ve cari açık yönünden yaşanabilir. Petrol ve doğalgaz fiyatlarında yaşanacak artış, enflasyon üzerinde ciddi baskıyaratabilir.
Kriz mi, fırsat mı?
Her kriz içinde belirli fırsatlar da barındırır. Fakat İran-İsrail hattında yaşanan çatışmalar dünyayı yeni bir ekonomik türbülansa sürükleyecektir. Ülkelerin sadece kısa vadeli kazançlara değil, uzun vadeli yapısal risklere de dikkat etmesi gerekiyor. Türkiye açısından en büyük fırsat; arabuluculuk ve diplomasi rolünü güçlendirmesi olacaktır.
Ülkemizin bölgesel aktör olarak prestijini ve etkinliğini artırması önümüzdeki dönemde oluşabilecek enerji koridorlarına önderlik etmesine sebep olabilir ki bu da Türkiye’nin bölgesel gücünü daha da artırmasına neden olur. Savaşın faturası sadece ekonomik değil, insani yönden de ağır olacaktır. İnsan kayıplarını sadece rakam olarak görmemeliyiz. Diplomasinin savaşın önüne geçmesini umut ediyorum.