Kentsel dönüşümün çilingiri: Gayrimenkul Sertifikası
Türkiye’nin büyük şehirleri uzun yıllardır sadece büyümüyor, aynı zamanda yaşlanıyor. Kentsel dönüşüm, bu büyümenin sürdürülebilirliği açısından kritik bir araç olarak gündemde kalmaya devam ediyor. Ancak artık sadece fiziksel dönüşümün değil, finansal dönüşümün de konuşulması gereken bir aşamadayız.
2012 yılında yürürlüğe giren Kentsel Dönüşüm mevzuatından bu yana eksik kaldığımız taraf ise sürecin finansal boyutu oldu. İşte tam bu noktada, geçen haftaki yazımda detaylarını paylaştığım şekliyle, gayrimenkul sertifikası modeli bir kez daha masaya geliyor. Üstelik bu kez sadece yeni projeleri finanse etmek için değil; kentsel dönüşüm süreçlerinin daha katılımcı, daha esnek ve daha erişilebilir hale gelmesi için kullanılmak isteniyor.
Son dönemde Emlak Konut GYO ve TOKİ tarafından gündeme alınan yeni gayrimenkul sertifikası modeli, yatırımcıyı konut projelerine ortak etme hedefiyle yola çıkarken, aynı zamanda kamu eliyle yürütülen büyük ölçekli dönüşüm alanlarında da alternatif bir finansman kanalı oluşturma potansiyeli taşıyor. Bu modelin dönüşümle entegre şekilde kurgulanması durumunda, sadece klasik kredi ve peşinat yöntemlerine dayalı yapıdan çıkılarak, finansal katılım yoluyla dönüşümün toplumsallaştırılması mümkün olabilir.
“Kentsel dönüşüm artık sadece fiziki bir müdahale değil; yeni nesil finansal katılım modelleriyle toplumsal bir ortaklık meselesi.”
Bütçede yükü azaltacak
Nasıl mı? Diyelim ki bir dönüşüm alanında 1.000 bağımsız bölüm planlanıyor. Mevcut maliklere verilecek 700 daire dışında kalan 300 dairenin finansmanı için gayrimenkul sertifikası ihraç ediliyor. Bu sertifikalar, SPK onaylı izahname ile Borsa İstanbul’da işlem görüyor. Yatırımcılar sertifika alıyor; kimi bu sertifikaları zamanla biriktirip daire sahibi olmayı hedefliyor, kimi de al-sat yoluyla getiri sağlamak istiyor. İnşaat tamamlandığında, elde edilen gelir ya da daire hakkı, sertifika sahipleri arasında belirlenen mekanizmalara göre dağıtılıyor.
Bu modelin en büyük avantajı, kamu bütçesi üzerindeki yükü azaltması, özel sektör finansmanına ihtiyaç duymadan küçük yatırımcıları sürece dahil etmesi ve sosyal kabul üretmesi. Dönüşüm süreçlerinde en çok karşılaşılan problemlerden biri, "Benim payım ne olacak?" sorusuna kamu tarafından verilecek ikna edici yanıtların eksikliği. Değer odaklı sertifika modeli ise bu soruyu yatırımcı ölçeğinde somut bir çerçeveye oturtuyor: ne alacağını, ne zaman alabileceğini ve süreci nasıl takip edeceğini baştan bilen bir yatırımcı profili yaratıyor.
TOKİ’nin bu modelde sadece arsa veya müteahhit belirleyicisi değil, aynı zamanda yönlendirici, dengeleyici ve güven sağlayıcı kamu aktörü olarak yer alacak olması, modeli bir adım ileri taşıyor. Dönüşümün sadece fiziksel değil, aynı zamanda finansal mimarisinin de kamusal denetim altında kurulması; yatırımcı psikolojisi açısından önemli bir avantaj.
“Yatırımcıyı sürece dâhil eden gayrimenkul sertifikası modeli, dönüşümün sadece duvarlarını değil, güvenini de inşa edebilir.”
Elbette bu modelin sorunsuz çalışabilmesi için dikkat edilmesi gereken noktalar da var. Öncelikle maliklerin dönüşümdeki konumu ve beklentileri ile yatırımcıların beklentileri arasındaki denge dikkatli kurulmalı. Ayrıca sürecin şeffaf, izlenebilir ve öngörülebilir olması hayati önem taşıyor. Bu yalnızca SPK izahnamesi düzeyinde değil; mahalle toplantılarından proje web sayfasına kadar her düzeyde hissedilmeli. Kentsel dönüşüm gibi çok boyutlu bir sürecin sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal bir süreç olduğunu da unutmamak gerekir. Bu nedenle yatırımcının güveni, sadece getiriden değil, süreç deneyiminden de beslenmeli.
Dönüşüme de evrilebilir
Bu model aynı zamanda Türkiye’nin uzun zamandır tartıştığı ancak kurumsal olarak hayata geçiremediği “gayrimenkul bankacılığı” vizyonunun da küçük bir nüvesini içinde barındırıyor. Eğer başarılı olur ve yaygınlaşırsa, ilerleyen dönemlerde gayrimenkul teminatlı menkul kıymetler, dönüşüm tahvilleri veya kira getirisi bazlı tahvil ihracı gibi yeni nesil ürünlerin de önünü açabilir.
Sonuç olarak, gayrimenkul sertifikası modeli doğru anlatılır ve istikrarlı biçimde uygulanırsa, sadece bireysel yatırımcıyı değil, kentsel dönüşüm süreçlerini de dönüştürecek bir araca evrilebilir. Bu kez dönüşümün kapısını çalan sadece müteahhit olmayabilir. Anahtar, belki de cebinde sertifikası olan her vatandaşın elindedir.