Konut kredisinden konut finansmanına: 20 yıllık bir arayışın hikayesi
Gayrimenkul finansmanı alanında ilk yazımı 2005 yılında kaleme almıştım. Turyap’ın Emlak Pazarı dergisi vardı. O dönem kamuoyunda sıkça tartışılan ve henüz yasalaşmamış olan ipotekli konut finansmanı sistemi, yaygın bilinen adıyla mortgage, Türkiye için yeni bir dönemin habercisi olarak sunuluyordu.
Sadece krediyi anlatmadığım bu yazıda; sistemin sürdürülebilirliği için gerekli olan ekosistem unsurlarını vurgulamıştım, gayrimenkul değerleme kuruluşlarından ipotek finans kuruluşlarına, sigorta mekanizmalarından menkul kıymetleştirme altyapısına kadar bütüncül bir yapıya ihtiyacımız olduğuna dikkat çekmiştim, sonrasında ise ilgili yasa (5582 sayılı Konut Finansmanı Kanunu) Mart 2007’de yürürlüğe girdi.
Bugün bu yazının üzerinden yaklaşık 20 yıl geçti. Geride kalan dönemde nelerin hayata geçirilebildiğini, nelerin eksik kaldığını ve bugün bizi nasıl yeni arayışlara ittiğini tartışmak, sektör belleği açısından oldukça değerli diye düşünüyorum, biraz da tarihe not düşmek istedim açıkçası.
Mortgage beklentisi ve gerçekler (2005–2010)
2007 yılında yasalaşan ve konut finansmanına yeni bir soluk getireceği umulan mortgage sistemi, o dönem kamuoyunda "kira öder gibi ev sahibi olmak" fikriyle benimsenmişti. Düşük faizli, uzun vadeli, sabit taksitli kredi imkânı orta gelir grubunu konuta yaklaştıracak bir model olarak görülüyordu. Ancak mortgage yasasının çıkışıyla eşzamanlı olarak 2008 küresel finans krizinin patlak vermesi, algıyı tersine çevirdi. Mortgage sistemine adını veren ABD'deki finansal sistemin çökmesi, Türkiye'de de kavrama mesafeli yaklaşılmasına neden oldu.
Buna rağmen, bu dönemde konut kredisi kullanımı önemli ölçüde arttı. Bankalar bu alanda uzmanlaştı. Ancak mortgage sisteminin bel kemiği olan menkul kıymetleştirme mekanizması, yani kredi alacaklarının sermaye piyasası aracılığıyla yatırımcılara sunulması, bir türlü hayata geçirilemedi.
Kredilerde derinleşme (2010–2020)
Bu on yıllık dönem, kredi bakiyesi açısından çarpıcı büyümelere sahne oldu. Konut kredileri, hanehalkının borçlanma portföyü içinde önemli bir paya ulaştı. Vadeler 10 yıla kadar uzadı, faizler dönemsel olarak rekabetçi seviyelere indi.
Ancak bu dönemde de sistemin dayandığı kredi-finansman modeli çok aktörlü değil, tek merkezli işledi. Bankalar, krediyi kendi bilançolarından karşılayarak risk taşıdılar. Fonlayan aktörler çeşitlenmedi, menkul kıymetleştirme yine gündeme gelemedi. Sermaye piyasaları ile gayrimenkul finansmanının entegrasyonu eksik kaldı.
Yeni arayışlar, yeni yönler (2020–2025)
Pandemiyle birlikte yaşanan parasal genleşme, 2021 sonrasında enflasyonist ortamı beraberinde getirdi. Türkiye'de hem faiz politikaları hem konut fiyatları eşzamanlı artış gösterdi. Özellikle BDDK’nın 2023 Ağustos ayındaki kredi sıkılaştırıcı tedbirleri ile kredilere erişim zorlaştı, kredi-talep dengesi bozuldu. Ancak bu yeni dönemde farklı modeller öne çıkmaya başladı:
-Tasarruf finansman şirketleri yeniden düzenlenerek sektörde konumlandı,
-Aşamalı konut edinimine yönelik uygulamalar ile tanışıldı,
-Gayrimenkul yatırım fonları hacimsel olarak önemli bir aktör haline geldi, proje gayrimenkul yatırım fonu uygulaması başladı,
-Gayrimenkul sertifikası uygulaması yeniden hayat buldu.
Konut edinimi artık sadece krediyle değil, fonla, ortaklıkla, sertifika ile de düşünülür hale geldi.
Eksik kalanlar ve yeni fırsat alanları
Kendi akademik ve piyasa gözlemlerimde 20 yılda konut finansmanında ciddi deneyim birikti. Ancak 2005 yılındaki ilk yazımda çizdiğim tablonun tam anlamıyla gerçekleştiğini söylemek zor:
-Menkul kıymetleştirme tam anlamıyla uygulanamadı,
-İkincil piyasa derinleşemedi,
-Kamu öncülü kredi modelleri yüzeyde kaldı,
-Kurumsal yatırımcı için çekici bir model gelişmedi.
Ama şu da açık: Bugün artık “konut kredisi” değil, “konut finansmanı sistemi” konuşuyoruz. Bu bile başlı başına bir ilerleme. Finansman, artık sadece bankaların verdiği kredi değil; içinde fon da var, ortaklık modeli de, yeni dijital platformlar da, kamusal destekler de… Ama en önemlisi şu: Sadece krediyle değil, iyi kurgulanmış sistemlerle büyüyebilecek bir yapıya ihtiyacımız var. Ben bunu 20 yıl önce umutla dile getirmiştim; bugünse aynı umudu, ama çok daha somut deneyimlerle yeniden yazıyorum…