Küresel ticaret yeniden şekilleniyor: Yeni yol ayrımı
Son otuz yıl, ticaretin insanlık tarihindeki en hızlı ve en derin dönüşümlerinden birine sahne oldu. 1990’larda Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) güç kazanması, Çin’in bu sisteme dahil olması ve serbest piyasanın “kaçınılmaz kader” olarak görülmesi, küreselleşmenin altın çağıydı. O dönemde ticaret yalnızca ekonomiyle sınırlı bir mesele değil, aynı zamanda yeni bir dünya düzeni vizyonuydu.
Fakat bu rüya uzun sürmedi. 2008 küresel krizinin açtığı gedik, pandemiyle büyüdü; ABD-Çin rekabetiyle derinleşti, Rusya-Ukrayna savaşıyla jeopolitik bir fay hattına dönüştü. Bugün artık “tek merkezli serbest ticaret sistemi”nden bahsetmek mümkün değil. Karşımızda daha çok bloklara bölünmüş, kırılgan ve siyasetin gölgesinde şekillenen bir tablo var.
Çok taraflılıktan blok siyasetine
Eskinin “herkes için ortak kurallar” anlayışı, yerini “benimle olan–olmayan” ayrımına bırakıyor. WTO’nun hakemlik işlevini yitirmesi, ABD’nin Asya-Pasifik ülkeleriyle yeni ticaret çemberleri kurması, Çin’in Kuşak-Yol girişimi ve BRICS’in genişleyerek enerji üzerinden güç kazanması bu dönüşümün en net işaretleri. Avrupa Birliği ise, Afrika ile ilişkilerini derinleştirerek küresel denklemde kendine yeni bir ağırlık kazandırma peşinde.
Ekonomi ve güvenlik artık aynı masada
Bugün ticaret, sadece rakamların ve anlaşmaların konusu değil; doğrudan güvenlik stratejisinin parçası.
* ABD ile Çin arasındaki teknoloji savaşı, yarı iletkenlerden yapay zekâya kadar geniş bir alanda yeni “ticaret duvarları” örüyor.
* Rusya-Ukrayna savaşı, sadece Avrupa’nın enerji güvenliğini değil, dünyanın gıda tedarik zincirlerini de altüst etti.
* BRICS’in genişlemesi, Batı merkezli düzenin karşısına alternatif bir ekonomik-politik blok çıkarma arayışı olarak okunuyor.
Tüm bu gelişmeler, ticaretin artık salt ekonomik bir mesele değil, jeopolitik satranç tahtasının en kritik taşlarından biri olduğunu gösteriyor.
Yeni dönemin üç özelliği
1 Şirketler, riskleri azaltmak için üretimi uzak coğrafyalardan daha yakın pazarlara kaydırıyor.
2 Güven, artık ticaretin para birimi haline geldi. Ülkeler, sadece siyasi açıdan müttefik saydıklarıyla daha derin işbirliklerine gidiyor.
3 Küresel ticaret, yekpare bir yapı olmaktan çıkıp bölgesel blokların parçalı haritasına dönüşüyor.
Yükselen Güney’in söz hakkı
Hindistan, Endonezya, Vietnam… Bugün küresel üretim zincirlerinde sesini daha çok duyuran ülkeler. Afrika da artık sadece hammadde deposu değil; lojistik ve üretim merkezleriyle sahneye çıkıyor. Kısacası, ticaretin yeni aktörleri “küresel güney”den geliyor ve dünya ekonomisinin ağırlık merkezi sessiz ama kararlı bir şekilde kayıyor.
Türkiye’nin stratejik kavşağı
Türkiye, bu yeni oyunun tam ortasında. Avrupa, Asya ve Orta Doğu üçgeninde hem lojistik hem enerji açısından kritik bir köprü. Çin’in Kuşak-Yol projesinde Orta Koridor’un kilit taşı, Avrupa Birliği için tedarik zincirlerinin güvenli durağı, Körfez için enerji ve finans işbirliklerinin potansiyel ortağı…
Ama madalyonun diğer yüzünde riskler var: Yüksek enflasyon ve bölgesel jeopolitik gerilimler. Türkiye’nin önündeki soru açık: Bu coğrafi avantajı stratejik avantaja dönüştürmek için ne kadar hızlı ve esnek hareket edebiliriz?
Yol ayrımında dünya
Küresel ticaret artık tek kanaldan akmıyor; farklı kollara ayrılan, zaman zaman birleşen, bazen de birbirini kesen bir nehir gibi akıyor. WTO’nun gerilediği, bölgesel anlaşmaların öne çıktığı bu düzende, esnek ve uyumlu politikalar geliştirebilen ülkeler avantajlı olacak.
21.yüzyılın sonunda kazananın devasa ticaret blokları mı, yoksa hızlı manevra yapabilen çevik ekonomiler mi olacağını şimdiden kestirmek zor. Ancak kesin olan şu: Yeni yol ayrımı çoktan başladı ve bu yolculukta kaybedenler, durağan kalanlar olacak.