Lunapark

Sedat KARABULUT
Sedat KARABULUT secturkiye@yahoo.com.tr

Bu bayram, gazete haberlerinde yine bildik manşetleri okuduk… Trafik canavarı iş başında… Böyle eğlence olur mu? Kasımpaşa'da tatsız kaza… Arızalanan dönme dolap her dakika daha hızlı dönmeye başladı. Bayramda çocuklar ile birlikte eğlenmek için gidilen lunaparkta, korku çığlıkları yükseldi. Arızalanan dönme dolaba müdahale ancak yarım saat sonra gelebildi. İtfaiye ekipleri şok geçiren kişileri vagonlardan zorlukla indirdi. Bu kişilerden bazıları ambulansla hastaneye götürüldü. Yapılan inceleme sonucu dönme dolabın durmadan dönmesine, motorun yağ pompasında ortaya çıkan arızanın neden olduğu öğrenildi. Herhangi bir tutuklama olmadı. Panik sonucu yaralanma ve hatta ölümle sonuçlanabilecek bir kaza daha ucuz atlatıldı!.. Bu olay ailecek eğlenebilmek umudu ile gittiğimiz lunaparklarda, hepimizi olmadık kaza risklerinin beklediğini bir kez daha hatırlattı.  Dönme dolap…  Bugüne kadar lunaparklarda yaşanan birçok kaza hikâyesi duydum. Bunlar içinde en trajik komik olanı bence şudur; ''Şehrin gece bekçilerinden ikisi, doyasıya binemedikleri uçan sandalyelere binmek istemişler. Bunun için de gece yarısının geçmesini, ortalığın sakinleşmesini beklemişler. Etrafta kimseler kalmayınca da gizlice uçan sandalyelere atlamışlar. Bekçilerden biri binmiş, öteki ise motoru çalıştırıp sandalyeler hızlanmadan uçan sandalyeye hızlıca atlamış. Tabi'i ki sonrasında uçan sandalyenin hızı gittikçe artmış… İsmi üstünde … Uçan sandalye… Sandalyeler havalanmış… Ama ne yazık ki inecek bir pist yok… Bekçilerin mideleri bulanmaya, başları dönmeye başlamış. Bir Süre sonra yardım için bağıracak halleri de kalmamış. İddia o ki sabah lunaparka ilk gelenler, bekçilerin uçan sandalyede asılı, ölü bedenleri ile karşılaşmış.  Lunaparklarda yaşanan kaza haberlerini her okuduğumda, yaşadığımız hayatın coşkun ve insafsız tarzını bir kez daha hatırlıyorum. Her birimiz bir sandalyede uçuyor, koşan tavşanlara ateş ediyor, çarpışan otomobillerde kazalara karışıyor, komik aynalardaki görüntülerimize gülüyor ve dönme dolapta dönüyoruz. Bunları yaparken, bir kazaya kurban gidebileceğimize hiç ihtimal vermiyoruz. Şimdiye kadar hangimiz uçan sandalyeye binmeden önce, görevlilerden üçer aylık bakım formlarını istedi… Veya dönme dolaba binmeden önce motor yağ basıncını kontrol etti… Tabii ki hiçbirimiz… Neden? Çünkü normalde bu kontrolleri yapma görev ve yetkisini üstlenmiş kişi ve kuruluşlar var…  Sistemi işletenler de insan…  Tüm yaşantımız, aslında çocukluk çağında öğrendiğimiz oyunların çeşitlenmiş hali gibidir. Saklambaç, birdirbir, uzuneşek, basmaca, çelik çomak… Karakterlerimiz bu oyunlar süresince şekillenir… Mızıkçılığı, hile yapmayı, kazanmayı ve tabii kaybetmeyi bu oyunları oynarken öğreniriz… Kaybetmek üzere olduğumuz oyunu kazanmak için, kurallarını kendi lehimize değiştirmeyi ve gerekirse kaba kuvvet kullanmayı da, ilk kez bu oyunlar sırasında deneriz. Görülen o ki, insanoğlu kazanma ve sahip olma arzusunun doğal sınırlarını çoktan aştı. Çocukluk çağımızda, mahalle aralarında kurulan bayram meydanlarında, en fazla dört kişinin binebildiği ve elle çevrilen dolapların yerini şimdi devasa dönme dolaplar aldı. 2008 Pekin Olimpiyatları anısına yapımına başlanan "Beijing Great Wheel"in bittiği zaman, 1920 kişiyi taşıması ve üzerinde her biri 40 kişi kapasiteli 48 salıncak olması bekleniyor. Yaklaşık yüz milyon dolar değerindeki dönme dolap tamamlandığında, yine Çin'de olan 160 metre yükseklikteki "Nanchang Star"ını gölgeleyecek. Dev dolap ayrıca, İngiltere'nin başkenti Londra'daki 135 metre yükseklikteki "London Eye" dönme dolabını da sıralamada arkasında bırakacak. En büyük dönme dolaba sahip olma yarışındaki iki ülkenin, finans konusunda rüştünü ispat etmiş İngiltere ile geleceğin büyük devi Çin'in olması bir tesadüf mü acaba? Tam da bizler bayram haberleri içinde uçan sandalye ve dönme dolap kazaları arasında, dünyanın yaşadığı ekonomik krizin hangi ülkeleri daha çok etkileyeceğini tartışırken…  Son ekonomik kriz aslında doymak bilmeyen kazanmak arzumuzun doğal sınırlarını çoktan aştığımıza başka bir örnek; dünya ekonomisinin son dönemlerdeki en riskli oyunlarından biri, kredi türevlerinin mali piyasalarda korkunç bir hızla büyümesiydi. Dünyada kullanılan kredi türevleri hacmi, 1990'da 3.5 trilyon dolarla dünya hasılasının yüzde 27'sine eşit bir büyüklükteyken, artarak 2007'de 380 trilyon dolarla yani dünya hasılasının yüzde 778'ine ulaştı. Ekonomistler kredi türevlerinin bu ölçüde büyümesinin nedenini; kapitalist ekonomi içinde, kredinin ortalama kâr oranlarının düşmesi ve sermaye birikim sürecinin yavaşlamaya başladığı dönemde devreye girerek, sürecin kesintiye uğramasını önleme çabasından kaynaklandığı şeklinde açıklıyor. Öte yandan, kredi hacmi büyüdükçe, faiz yükü artıyor; bu yük birikim sürecini daha da yavaşlatıyor ve kriz döngüsü işlemeye devam ediyor. Yıllar içinde artarak yüzde 778'ler büyüklüğüne ulaşan fark aslında şu anlama geliyor; piyasada dolaşan yaklaşık her 8 mali "değerin" yalnızca 1'inin gerçek karşılığı var. Geriye kalan kısmı ise ne yazık ki karşılıksız. Dünyada bunlar tartışılırken, bizim ülke gündemimizde şunlar manşet oluyor; sizin eleştiriye tahammülünüz yok… Siz de çetecisiniz… Siz yolsuzluk yaptınız… Hayır, asıl siz dolandırıcısınız… Tencerenizin dibi kara, sizinki bizimkinden daha kara…  Dünyada dönme dolapların boyu gökdelenleri bile geçmiş, uçan sandalyeler ışık hızında… Bizde ise her birimiz bir koltuğa sıkıca sarılmış bağırıyoruz. Kimi zevkten, kimimiz ise korkudan çığlıklar atıyoruz. Bu arada dönme dolaplar dönmeye devam ediyor ama teknik bakımı yapılıyor mu? Uçan sandalyeler ağzına kadar dolu ama emniyetli duruşu sağlayacak bir mekanizma var mı? Sorularına tatmin edici bir cevap yok.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Personel seçimi 22 Kasım 2008
İş'te psikoloji… 15 Kasım 2008
Otomobil, ÖTV ve çevre 08 Kasım 2008