Şirketlerin yeni stratejik ortağı

Sedat KARABULUT
Sedat KARABULUT secturkiye@yahoo.com.tr

Türkiye iş kazalarında Avrupa ülkeleri içinde birinci ve dünyada üçüncü sırada yer alıyor. Meslek hastalıkları konusunda rakamlar daha iyi bir tablo çizmekle birlikte, bu istatistiklerin güvenilirliliği tartışmalı. 28 Nisan Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği gününü kutladığımız bu gün, iş sağlığı ve güvenliği konularına faklı bir bakış yapmak istedik. Global ekonomik krizin, dünyanın hemen her ülkesini ve sektörünü etkilediği bu günlerde, konuya ekonomik açıdan bakmayı arzuladık. Ayrıca kurumsal ve sürdürülebilir büyümeyi yakalamış şirketler ile bunu başaramamış firmaların, iş sağlığı ve güvenliği konularına, farklı açılardan baktıklarının altını çizmek istedik.

Dünyanın lider insan kaynakları danışmanlık firması Mercer'ın gerçekleştirdiği 2008 Pan European - Health and Benefit (Avrupa Sağlık ve Yan Haklar) raporu bu yılın başında yayınlandı. 2008 yılının değerlendirildiği rapor Avrupa'da işe devamsızlık oranlarının yükseldiği vurgulanırken, aynı zamanda şirketlerin işe devamsızlık politikalarının verimli işlemediğinin de altı çizdi.

Mercer'ın 24 Avrupa ülkesinde 821 şirket ile gerçekleştirdiği bu rapora göre; yıllık işe devamsızlık Avrupa ortalaması kişi başı 7.4 gün. En fazla işe devamsızlık yapan millet Bulgarlar olurken, en düşük devamsızlık ise 4.6 gün ile Türkler olmuş. Ülkemizdeki haftalık çalışma süresini 45 saat kabul edecek olursak, yılda ortalama 260 işgünü çalışılıyoruz. Bu durumda Türkiye'de kişi başı yıllık devamsızlık oranı %1.8 civarında olmaktadır. Aynı rapora göre; araştırmaya katılan firmaların çoğunluğu devamsızlık verilerine sahip olmakla beraber, bu firmaların sadece %42'si devamsızlık sebebine ve yine sadece %33'ü devamsızlığın şirkete yarattığı maliyet hakkında bilgiye sahiptir. Bu güne kadar bu tür araştırma raporlarına çok da ilgi göstermezdik. Ancak küresel ekonomik krizin etkisiyle, şirketlerin maliyetlerini azaltma gayretleri arttı. Şirket üst düzey yöneticilerinin bundan sonra, hastalık nedeniyle işe devamsızlığın yarattığı mali kayıpları dikkate alması bekleniyor. Zira alt alta toplandığı zaman, ortaya çıkan rakamlar azımsanmayacak büyüklüğe ulaşmış durumda.

Yıllık kaybımız milyarlarca TL'yi buluyor…

Türkiye'de 2006 yılında 79.027 iş kazası meydana geldi. Yılda 260 çalışma günü varsayımıyla, her çalışma gününde 303 iş kazası olduğunu, ortalama günlük 8 çalışma saatine göre de çalışılan her saat başı 37 iş kazası olduğu söylenebilir. Resmi kayıtlara göre, meydana gelen iş kazaları sonucu toplam 1.898.304 işgünü devamsızlık yapılmıştır. Bir başka değişle 7.300 kişi bir yıl boyunca maaş almış ama işlerine gidememiştir. Bu çalışanların ortalama aylık işveren maliyeti 1.000 TL kabul edilse, oluşacak doğrudan kayıp yıllık 87.6 milyon TL'yi bulur. Mercer'in araştırmasını temel alacak olursak (2006 yılı devamsızlık oranı %1.8), ortaya çıkan yıllık kayıp 1.5 milyar TL'yi geçmektedir.

Bize göre bu sayı gerçekleri tam olarak da yansıtmamaktadır. Çünkü Avrupa ortalamasının neredeyse yarısı olan bu oran, bizim çok daha sağlıklı olduğumuzdan değil, güvenilir bir kayıt sistemimiz olmadığını göstermektedir. Zira ülkemizdeki yüksek tansiyon, diyabet, kalp ve damar hastalıkları gibi, kronik hastalıkların etkisinde olan kişi sayısı 22 milyondur. Türkiye'de 6 milyon kişi diyabet, 15 milyon kişi yüksek tansiyon, 4.5 milyon kişi ise çeşitli psikolojik hastalıklar ile mücadele etmektedir. Türkiye dahil Avrupa'nın 22 ülkesinde yapılan bir araştırmaya göre, 50 yaş altında koroner kalp hastalığı olma oranı Avrupa ülkelerinde yüzde 13 iken, bu oran Türkiye için yüzde 23 bulunmuştur. Şirketinizde çalışan kişiler Fransız veya İngiliz değil ise, bu oranlar sizin işyerinizde çalışanlar için de geçerlidir.

Sizin şirketinizde yıllık kayıp ne kadar biliyor musunuz?

Basit bir hesaplama ile şirketinizde hastalık nedenli devamsızlığın yıllık maliyetini ölçmeniz mümkündür. Varsayalım ki firmanızda bin kişi çalışıyor ve çalışanlarınızın ortalama işveren maliyeti 1.000 TL. Şirketinizdeki yıllık devamsızlık oranı da %1.8 olsun. Bu durumda şirketinizin yıllık ortalama kaybı 216.000 TL olur. Bu işletmenizin doğrudan uğradığı kayıplardır. Bir de doğrudan olmayan kayıplar vardır ki, ''Norwick Union Healthcare'' and '' The Confederation Of British Industry and PPP''nin araştırmalarına göre bunlar, doğrudan kayıplarınızın bir ila iki mislidir. Bu durumda işletmenizin devamsızlık nedeniyle uğradığı yıllık kayıp, 500-750 bin TL'yi bulabilmektedir. Aynı grubun yaptığı araştırmalara göre; iş kazaları sonucu meydana gelen maddi kayıplar, kazanın hesaplanan net hasar maliyetinin, 4 ile 15 misli olabilmektedir. Bu fark; işin durması, müşteri memnuniyetsizliği, siparişin gecikmesi, artan sigorta pirim maliyetleri, çalışan bağlılığında ve motivasyonunda azalma, ödenen tazminatlar ve sektörde itibar kaybı gibi bilinen ama tam olarak ölçülemeyen etkenlerden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla ben araç parkımı veya işletmemi kazalara karşı sigortalıyorum, kaza olunca da sigortadan paramı alıyorum demek çok da anlamlı olmuyor. Türkiye yanlış iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları nedeni ile sadece 2005 yılında 25.4 milyar USD para kaybetti (ÇSGB, İSAG Projesi, 2005).

Bu kayıptan geçtiğimiz yıl sizin şirketinizin payına ne kadar düştüğünü biliyor musunuz?

Devir tasarruf devri…

Global kriz öncesinde, şirket yönetim kurullarında en çok duyulan iki kelime ''satış'' ve ''pazar payı'' idi. Bu gün ise en popüler kelimeler ''tasarruf'' ve ''verimlilik'' oldu. Dünya ekonomi tarihi, sürdürülebilir büyümeyi sağlayabilmiş şirketlerin, doğru strateji ve uygulama öyküleri ile doludur. En kaba tarifi ile strateji; şirketlerin uzun dönemli hedefler belirlemesi ve bunları gerçekleştirmek için ihtiyaç duyulan kaynaklar ile uygun çalışma programlarının hazırlanması olarak tanımlanır. Sağlıklı ve sürdürülebilir büyümeyi hedefleyen bir şirketin stratejik hedefleri içinde olmaz ise olmaz iki kural vardır;  kaliteli üretim ve hizmeti artırırken maliyetlerin düşürülmesi. Şirketlerin hem kaliteli hizmet ve üretim yapabilmeleri hem de, maliyetleri düşürebilmesi için sağlıklı çalışanlara ihtiyacı olduğu çok açıktır. İşte doğru '' Sağlık, Emniyet ve Çevre ( SEÇ )'' uygulamaları tam da bu noktada, şirketler için önemli bir stratejik ortağa dönüşmektedir.

Yaşamak isteyen şirketler, rakiplerinin nasıl örgütlendiğine bakmalıdır...

Şirket stratejileri kurgulanırken, dışsal değişkenlerin gelecekteki yönünün tahminine ve alternatif davranışların şekillendirilmesine önem verilir. Değişen çevre şartları; ister yararlanılabilecek bir fırsat, isterse de karşı konulması gereken bir tehlike oluştursun, sonuçta işletmeyi yeni olasılıklar ile karşı karşıya bırakır. Böyle durumlarda stratejik yönetimin iki temel görevi; şirketlerin beklenilmeyen olumsuz durumları göğüsleyebilmesini ve değişimin yarattığı yeni şartlarda büyümesinin sağlanmasıdır.

Bu bağlamda stratejik yönetim, sektördeki rakiplerinin gerisine düşmemesi için yeni bir örgütlenme modeli, tekniği ve yaklaşımlarını geliştirmelidir. Bunun için bakılacak iki yer vardır; birincisi yıllar boyunca gelişmesini her şartta sağlayabilmiş şirketlerin ne yaptığı ve diğerlerinin ise neyi yapamadığıdır. Sürdürülebilir büyümeyi hemen her ortamda sağlayabilen şirket yapıları incelendiğinde, ortak özelliklerden biri olarak doğru SEÇ uygulamalarını görmek mümkündür. Bu gün yaşanan şiddetli ekonomik krize rağmen, İngiltere'deki şirketlerin % 51'i, 2009 SEÇ bütçelerinde herhangi bir kesinti yapmayı planlamıyorlar.

Aslına bakılırsa bu çok şaşırtıcı da değildir, çünkü doğru SEÇ uygulamaları; şirketin insan kaynağının sağlıklı ve emniyetli bir ortamda çalışmasını sağlarken, aynı zaman da doğal kaynakların israf edilmesini engelliyor. Ayrıca kazaların azalmasını sağlayarak, malzeme hasarlarını ve sigorta primlerini düşürüyor. Müşteri ile çalışanlarının memnuniyetini ve bağlılığını artırıyor. Sadece çalışanların ve müşterilerin değil, üretim veya hizmet verilen alana komşu olan insanların da hakkına saygı duyan bir yapının gelişmesine yardımcı oluyor. Bütün bunları yaparken, şirketin sürdürülebilir büyümesinde ve kurumsallaşmasında stratejik bir ortak haline geliyor. Avrupa'da uzun yıllardır sektörlerinin liderliğini yapan ve kurumsal olduğu kabul edilen şirketlerin internet siteleri incelendiğinde, ortak bazı başlıklar ile karşılaşılır. Bu başlıklardan biri de şirket SEÇ politikalarının yayınlandığı bölümdür. Uluslararası rekabet şartlarında başarılı olmak isteyen Türk şirketleri, kendi bünyelerinde nasıl bir SEÇ performansları olduğuna bakmalıdırlar. Gördükleri manzara olumlu değil ise, krizi fırsata dönüştürerek hem yönetici, hem çalışan, hem de sistem reformlarını hayata geçirmelidirler.

Sürdürülebilir büyüme için…

Genel çerçevesini çizmeye çalıştığım SEÇ yönetim sisteminin kurulması ve uygulanması; zaman, insan kaynağı ve yeterli bütçe gerektirir. Her firma, bu planlamayı kendi ölçeğinde yapmayı becerebilmelidir. Bulundukları sektörün lideri olan dünya devi kurumsal şirketlerin internet siteleri incelendiğinde; SEÇ politikaları ve hedefleri hakkında sayfalarca yazı ile karşılaşmak çok olağan bir durumdur. Konuya verilen önemi yansıtan bu durum, tesadüfi değildir. Zira yıllar boyunca edindikleri deneyimler, doğru SEÇ yönetim sistemi için harcadıkları her kuruşun, saatin ve insan gücünün geri kazanıldığını ispatlamamış olsaydı, bu alanda halen uzman çalıştırmaz para ve emek harcamazlardı. Bu şirketlerin zamanlarını, insan kaynaklarını ve paralarını iyi yönetemedikleri ve boşa kürek çektiklerini söyleyebilmek için en azından onlar kadar uzun bir geçmişe sahip olmamız beklenir.

Kuruluş tarihleri günümüzden kırk, elli hatta yüz yıl geriye dayanan bu köklü firmalar; hafızalarında sadece ekonomik krizler değil, dünya savaşlarının deneyim ve bilgilerini taşıyorlar. Bu firmaların para kazanmayı ve rekabeti bilmediklerini söylemek de pek mümkün değil. Ve yine bu firmaların hemen hepsi; doğru SEÇ uygulamalarını kuruluşlarının daha ilk yıllarında temel prensip olarak belirlemiş şirketlerdir.

Dünya çapında tanınmış bu kurumsal şirketler, SEÇ yapılanmasını, stratejik yönetiminin bir parçası olarak görmektedirler. 28 Nisan Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği gününü kutladığımız bu gün, ülkemizde ciddi başarılara imza atmış birçok şirketin benzer çabalar içinde olduğunu görmek umut vericidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Personel seçimi 22 Kasım 2008
İş'te psikoloji… 15 Kasım 2008
Otomobil, ÖTV ve çevre 08 Kasım 2008
Lunapark 04 Ekim 2008