Özel alanlar şirketinize zarar verir!
Kurumsallaşma adına adım atmakta geciken, belirli ölçeğin de üzerine çıkmış olan şirketlerde kişilere bağımlı, sistem ve kural olmayan, o alandan sorumlu kişinin tek başına sürüklediği özel alanlar oluşmuştur.
Bu alanlara yönetim literatüründe silolar diyoruz. Ben daha kolay anlaşılabilmesi için “alan” ifadesini kullanmaya devam edeceğim.
Alanlar neden şirkete zarar verir?
Alanlar, bu alanlarda yer alan faaliyetler, sonuçlar ve raporlar o alanın bağlı olduğu lidere odaklı olarak yönetilir. Şirketin genel çıkarları veya hedeflerinden bağımsız, politikalarından ayrı, ortak değerlerden kopuk bir yönetim sergilenmesi söz konusudur. Patrona saygı söz konusu olsa da çoğunlukla ilgili alanda alınacak kararlara dair patronu da ikna eden, aslında ikna olmak zorunda bırakan bir yaklaşım söz konusudur.
Kurumsal olmayan şirketlerde, performans bu alanların ya da siloların tek tek göstereceği performansla şekillenir. Takım çalışması, süreç yönetimi, prosedürel ve sistematik çalışma olmaz. Alan yöneticileri, işleri şirketin bütünde lehine olacak şekilde değil, kendi alanlarının lehine olacak şekilde yönetirler. Örneğin bir iş geliştirme ve satış departmanı, şirketin operasyonel veya mali kabiliyetlerini umursamadan, sadece kendi işine gelecek şekilde faaliyet yürütebilir. Kendi birimi başarılı olsa da şirketin bütünü için doğru durumlar söz konusu olmayabilir.
Bu durum bir süre sonra şirketleri bazı insanlara tam bağımlı hale getirir. Şirketlerde sistem oluşturulamaz. Karar süreçleri uzar. Departmanlar arası çekişmeler ve sinerji kayıpları yaşanır. Şirket stratejik ve süreç bazlı yönetilemediğinden, ciro yapılsa da, karlılık çok düşük olur. Patronlar para kaybeder.
Alanlar ile mücadele neden zordur?
Zordur çünkü değişim en başta patronları korkutur. Bu alanlara yönelik bir adım atılması halinde, “ya giderlerse, ya işi bırakırlarsa” korkuları ortaya çıkar. Genelde de bu özel alanların yöneticileri, değişime ve dönüşüme ya açıktan ya da dolaylı kazan kaldırırlar. Arka planda değişimi engellemeye çalışırlar. Patronun en güvendiği kişiler oldukları için de, genellikle kazanırlar. İşler eskisi gibi devam eder. Patronlar korku veya endişeleri nedeniyle şirketleri içinde kişilere bağımlı şekilde çalışmaya devam ederler.
Oysa sistematik olmayan her iş bir zaman gelir yönetilemez. Belirli bir büyüme, ölçek veya mali güç kazanılsa bile, bu büyüklükleri yönetmek zorlaşır. Patronlar da işlerin böyle gitmeyeceğini bilirler, ancak tam bu noktada karşımıza diğer bir sorun çıkar: kurumsallaşmayı doğru yorumlamama, kurumsallaşmayı kağıt kürek işi olarak görme. Oysa kurumsallaşma yönetim sistemidir, dijital dönüşümdür, stratejik yönetimdir. Olması gerekendir. Bu konudaki yanlış inançlar, işi daha en baştan baltalar.
Alanlar ile mücadeleye nereden başlanmalı?
Şirketinizde kişilere bağımlı alanlar, işler, faaliyetler var ise, önce bunları tespit etmeye çalışın. İkinci adım, şirkette dönüşümü belirli alanlardan başlatmaktır. Önce bazı alanları (önerim finans, insan kaynakları, bilgi sistemleri gibi alanlara öncelik vermektir) kişilere bağlılıktan kurtarıp, sisteme bağlamak gerekir. Sonrasında bu değişim süreci diğer birimlerde de ele alınabilir.
Üçüncü adım, değişime direnen kişiler ile yolları ayırmakta kararlı olmaktır. Alanlar şirketin lehine oluşumlar değildir. Ya ikna edin, ya da değişime açık insanlar ile çalışmaya devam edin. Son olarak, şirketinizin kurumsallaşmasına yönelik doğru model ve yaklaşımı belirleyin. Bu iş için doğru danışmanlar ile çalışmanız önemlidir. Kurumsallaşmaya; sistem, teknoloji, insan ve büyüme odaklı, çok boyutlu bakmayan her metodoloji hatalıdır. Bunu lütfen göz ardı etmeyin.