Savaşın şirketlerimize olası yansımaları

Ortadoğu’da tırmanan İran-İsrail ge­rilimi, Türk şirketlerinin stratejik varsayımlarını yeniden kalibre etmesi­ni zorunlu kılan, ertelenemez bir gün­dem olarak gözüküyor.

Ülkemizdeki yö­netim kurullarının bu durumu jeopolitik bir haber bülteni olarak izlemek yeri­ne, bilançoları ve operasyonları doğru­dan etkileyecek bir stratejik risk önce­liği olarak masaya yatırması gerektiğini düşünüyorum. Kriz, sadece bir tehdit de­ğil, aynı zamanda stratejik dayanıklılığın ve kurumsal çevikliğin en gerçekçi stres testi. Şirketlerimiz için olumsuz etkileri üç ana başlıkta toplayabiliriz.

Lojistik arterlerdeki kırmızı alarm

Türkiye’nin ihracat ve transit ticaret mimarisi, mevcut gerilimle birlikte iki kritik noktada alarm vermektedir. Birin­cisi, sanayimizin Orta Asya’ya açılan ka­pısı olan İran kara yolu koridorudur. Ola­sı bir çatışma ve sınırların kapanması, sadece İran pazarını değil, bu rota üze­rinden Türki Cumhuriyetlere giden mal akışını da durma noktasına getirebilir. Alternatif olarak öne çıkan orta korido­run ise artan talep karşısında maliyet ve zaman baskısı yaratacağı unutulmamalı­dır. Tedarik zincirinde tek rotaya bağım­lı kalmanın kırılganlık ortaya çıkarması söz konusu olabilir.

İkinci kritik arter, Doğu Akdeniz’de­ki deniz ticaret yolumuzdur. İsrail ile olan ticaretimizi (her ne kadar şu an ta­mamen sonlanmış gözükse de) besleyen bu hatta artacak gerilim, doğrudan savaş riski sigorta primlerinde (war risk surc­harge) fahiş artışlar, sevkiyat sürelerinde uzamalar ve liman operasyonlarında ak­saklıklar anlamına gelecektir. Bu durum, demir-çelikten otomotive kadar birçok sektörümüzün rekabetçiliğini olumsuz etkileyecektir.

Finansal ve ticari şok dalgası

Jeopolitik istikrarsızlık, finansal piya­salar için en büyük risk faktörlerinden biridir. Bölgesel bir çatışma ihtimali, kü­resel sermayenin risk iştahını azaltarak Türkiye gibi gelişen piyasalardan çıkışı­nı hızlandırabilir. Bu, kur üzerinde baskı yaratırken, şirketlerin dövizli veya dış fi­nansman maliyetlerini de artırma potan­siyeli taşır.

Doğrudan ticari etkiler ise daha nettir. Hem İran hem de İsrail, önemli ihracat pazarlarımızdandır. İsrail ile resmi tica­ri faaliyette sorunlar olsa da bölgedeki is­tikrarsızlığın, bölgesel ticareti topyekûn olumsuz etkilemesi olasıdır. Bu pazarla­ra yönelik satışların aniden kesilmesi, si­pariş iptalleri ve tahsilat sorunları, özel­likle bu bölgelere konsantre çalışan fir­malar için ciddi bir ciro ve kârlılık kaybı riski demektir.

Enerji maliyetlerinin sistematik etkisi

Orta Doğu’daki her gerilim, kaçınılmaz olarak küresel enerji fiyatları üzerinde baskı oluşturur. Hürmüz Boğazı’ndaki olası bir aksaklık, petrol fiyatlarında ani bir şok yaratabilir. Enerjide büyük ölçü­de dışa bağımlı olan Türkiye ekonomisi için bu durum, üretim maliyetlerinden enflasyona kadar uzanan sistematik bir maliyet artışı anlamına gelir. Bu da sana­yicimizin küresel pazarlardaki rekabet gücünü derinden sarsar.

Krizden dayanıklılığa geçiş

Bu tablo karşısında reaktif panik yeri­ne proaktif bir strateji izlenmesi gerek­tiğini düşünüyorum. Özellikle bölgeyle doğrudan çalışan şirket yönetim kurul­larının bugünden sormaları gereken so­rular şunlar: Kriz senaryosu planları­mız güncel mi? Tedarik zincirimizin kı­rılganlık notu nedir? Finansal olarak bir şok dalgasını absorbe edecek esnekliğe sahip miyiz?

Cevaplara göre tedarik zincirini ve pa­zar portföyünü çeşitlendirmekten, içeride verimlilik ve nakit akışı yönetimine odak­lanarak finansal yapıyı güçlendirmeye uzanan bir yol haritasına ihtiyacınız ola­cak. Her belirsizlik, beraberinde risklerle birlikte elbette fırsatları da getirebilir. Bu durumda, risklerle birlikte, ticari fırsatla­rı da değerlendirmenizi öneriyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar