Ulusal yapay zekâ
Geçen hafta X’in yapay zekâ uygulaması Grok’un küfürlü yanıtları ve milli bir refleksle getirilen erişim engeli ile dünyada bir yapay zekâ uygulamasına soruşturma açıp sansür uygulayan ilk ülke olma gururunu yaşadığımız haberlerini gördük.
Yapay zekâ konusunda ulusal kapasite geliştirmek tabi ki espri sınırlarını aşıyor.
Ekonomik refah için teknolojik devrimleri yakalamak önemli. Bunun için de strateji geliştirmek gerekiyor. Ama 21. yüzyılın stratejisi 19. yüzyıldan farklı olmalı. Çünkü yapay zekâ ve diğer dijital teknolojiler daha öncekilerden bir hayli farklı.
Bu farkı şirketlerin değerlerine bakınca da görüyoruz.
Geçen hafta, Nvidia piyasa değeri 4 trilyon doları aşan ilk halka açık şirket oldu. Arkasından gelen Microsoft ise 3.7 trilyon dolar. İlk beş sırada yer alan diğer şirketlerin de tamamı dijital teknolojilerden: Apple (3.1 trilyon dolar), Amazon (2.4 trilyon dolar) ve Google’un ana şirketi Alphabet (2.2 trilyon dolar).
Nvidia’nın piyasa değeri bırakın Türkiye’yi, Birleşik Krallığın bile GSYH’nı aşıyor.
Teknolojik devrimlerin etkileri
Tüm teknolojik devrimler beraberinde endişeleri de getirir. Tekstil makineleri ortaya çıktığında bunun dokumacıları işsiz bırakacağı korkusu çok sahici bir korkuydu. Ama korkunun ecele faydası yoktu. Ludd’un tekstil makinelerini parçalayarak başlattığı eylemler elbette sanayi devrimini durduramadı. Sadece yeni teknolojilerin yıkıcı toplumsal etkilerine makine kırıcılığıyla direnilebileceğini sanan Ludizm akımına adını vermekle kaldı, o kadar.
Teknolojik devrimler bütün büyük toplumsal dönüşümler gibi karmaşık ve çelişkili süreçler. Kimi becerilerin işlevsizleşmesi bir dönemin ustalarını işsizliğe mahkum edip bir kuşağın hayatını alt üst etse de yeni teknolojiler yok ettiği işlerin yerine yenilerini fazlasıyla yarattı.
Benzeri bir durum bilişsel kapasite için de söz konusu. 1450’lerde matbaa icat olduğunda, kitapları elde yazarak çoğaltmak varken matbaada çoğaltmanın entelektüel birikime darbe vuracağından korkuluyordu. Aynı şekilde hesap makinesi ve bilgisayarların da insanın hesap yapma kapasitesini zayıflatacağı ileri sürülmüştü. Ama bunların tam tersi oldu.
Teknolojik devrimler ülkelerin küresel rekabetteki yerini de etkiliyor. Bunu İngiltere, ABD ve Japonya örneklerinde gördük. Küreselleşme de etkileniyor. Sanayi devriminin hammadde ve pazar arayışı küreselleşmeyi hızlandırmıştı. Arkasından gelen elektrik ve petrol çağı ulusal sınırlar içine dönmekle uyumluydu. Bilgisayarlar dönemi bir kez daha küreselleşmeyi cazip hale getirdi.
Yapay zekâ ve ulusal egemenlik
Her teknolojik devrim üç sütun üzerinde yükselir: Kritik hammaddeler, altyapı ve insan kaynağı.
Yapay zekâ için kritik girdi veri. Veri seti ne kadar büyük olursa o kadar iyi. Halihazırda yukarıda sayılan ABD şirketlerinin ve onların yanına koyabileceğimiz Çin şirketlerinin elinde muazzam bir veri stoku var.
Donanım ve yazılım altyapısı açısından da durum farklı değil. Süper bilgisayarları, en gelişmiş çipleri, bulut sistemlerini, en çok kullanılan yazılımları da bu az sayıda şirket üretiyor. Alanının en iyilerini çekenler de bu şirketler.
Kısacası bu şirketler halihazırda zaten bütün dünyaya egemen durumdalar. Bu muazzam tekelleşme, bu alanda bir kapasite geliştirmemiş bütün ülkelerin ulusal egemenliği açısından risk demek.
Bu risk egemen YZ (sovereign AI) olarak bilinen bir kavrama yol verdi. Ülkeler kendi verilerinin başka ülkelere aktarılmasını önlemek, kendi etik değerlerini korumak, en azından dışardan alınan YZ programlarının yerelleşmesine müdahale edebilmek gibi nedenlerle yapay zekâda ulusal kapasite geliştirmeye çalışıyorlar.
Bugün aralarında BAE, Suudi Arabistan, Fransa ve Almanya’nın olduğu ülkeler ciddi bir atılım içinde. Aralarında en iddialı olanı BAE tüm vatandaşlarına ücretsiz ChatGPT Plus sağlamaya başladı. Kritik sektörlerde stratejik otonomiyi korumak üzere AB Komisyonu da beş gigafabrika için 20 milyar euro ayırmaya karar verdi.
Türkiye de yapay zekâ stratejisini güncelliyor. Teknolojik devrimlerin bu kez arkadan gelen izleyicisi olmamak mümkün. Bunun için akademiye ve sivil topluma kulak vermek gerekiyor.