Trump’ın ikinci darbesi
Trump’ın önce ticarete, şimdi de göçe vurduğu darbeler küresel ekonomik sistemin işleyişine indirilmiş yumruklar. Ticaret savaşlarıyla küresel ekonomiye ilk yumruğu atan ABD Başkanı Donald Trump’tan ikinci yumruk da geldi: H-1B vizeleri.
Trump’ın küresel ekonomiye ilk yumruğu ticaret savaşlarıydı. Gümrük tarifeleri ile oynarken dünya ticareti bir anda “ekonomik satranç mı oynuyoruz, yoksa tombala mı?” moduna geçti. Belirsizlik, risk ve bolca kaos…
Geçen hafta ikinci yumruk geldi: H-1B vizeleri. Trump, başvuru ücretini tam 100 bin dolara yükseltti! Yani Amerika’da çalışabilmek için artık küçük bir iş kurmaya yetecek miktarda parayla bir giriş bileti almak gerekiyor.
Her sene verilen H-1B vize sayısı 141 binden fazla. Demek ki bu kararın ABD şirketlerine maliyeti 14 milyar dolar olacak. Bu da finans şirketlerini, teknoloji devlerini ve Silikon Vadisi’ni telaşlandırdı. Nasıl telaşlanmasınlar! Şirketler çalışanlarına ‘Panik yapmayın ama biraz da panik yapın’ tadında mesajlar gönderdi. Yurtdışında çıkmış olanlar apar topar dönmeye kalkıştı. Havaalanları kilitlendi. Beyaz Saray “Sakin olun, bu ücret sadece yeni başvurular için geçerli” diye açıklama yapmak zorunda kaldı.
Küreselleşme ve göçmen işçiler
Küreselleşmenin üç sütunu vardır: Mal, sermaye ve insanların serbest hareketi.
Trump’ın önce ticarete, şimdi de göçe vurduğu darbeler küresel ekonomik sistemin işleyişine indirilmiş yumruklar. Eğer yarın sermaye akışına da el atarsa, küreselleşmenin tüm mimarisi çok büyük yara alır. Neyse ki sermayeye dokunmak fazla riskli; şimdilik orası güvende.
Sermayeye dokunmak “cıs” ama göçmen işçilere değil.
Oysa ABD’nin rekabetçiliğinin en önemli belirleyicilerinden biri her zaman göçmenler olmuştu. Göçmen işçiler olmasaydı ABD ne sanayi devi olurdu ne de dünya ekonomisinin merkezi.
Bugün de durum farklı değil. Göçmenler olmasaydı ABD’nin bilim ve teknolojideki üstünlüğü olmazdı. Ama Trump’ın önce üniversitelere açtığı savaş ve şimdi de H-1B vizeleri kararı bu durumu değiştirebilir.
Yurtdışından gelmiş olan mühendislerin ve araştırmacıların Silikon Vadisi açısından önemini bu şirketlerin kurucularına ve CEO’larına bakınca anında görmek mümkün. Örneğin Elon Musk da bunlardan birisi.
H-1B vizelerinde en çok yararlanan ülke Hindistan (yüzde 71), ikinci sırada ise Çin var (yüzde 12). Yani bu karar sadece göç politikasına değil, jeopolitik hesaplara da hizmet ediyor: Trump her zamanki gibi “tek taşla birkaç kuş vurmak” peşinde.
Göçmen karşıtlığı bugüne kadar ‘biz yasadışı göçmenlere karşıyız’ çizgisinde duruyordu. Ama şimdi o çizgi aşıldı, vasıflı mühendisler bile hedefe kondu. Oysa dünya nüfusunun hızla yaşlanıp daralmaya başladığı bir dönemde, bırakın vasıflıyı, vasıfsız işçiyi bile geri çevirmek akıllıca değil.
İş dünyası durumun farkında ve nüfus baskısına göçmenlerle çözüm arıyor.
Çalışma vizelerinin ücretlerinin yükseltilmesi kararı Hyundai fabrikasında tarihin en büyük kaçak işçi operasyonunun üzerine gelince, iş sadece Demokrat–Cumhuriyetçi kavgası olmaktan çıktı, Trump’ın tabanına kadar yayıldı. Yandaşlar kararı “böylece şirketler Amerikalıları işe alacak” diye savunurken teknoloji şirketleri yöneticilerinden sert açıklamalar geldi. Beyaz Saray’ın durumu toparlamak üzere yaptığı açıklamalar eleştirileri kesmeye yetmedi.
Demografi alarmı
The Economist’e göre mevcut demografik eğilimlerin on yıl daha devam etmesi durumunda dünya nüfusu 2065’te 9,6 milyar ile zirve yapacak; ardından 2100’de 8,9 milyara düşecek. Nüfus azalması tehdidi doğurganlık oranının 1,6 olduğu ABD için de geçerli. Bu oran nüfusu sabit tutacak yenilenme eşik değeri 2,1’in çok altında. Devletlerin uyguladığı bebek teşvik paketleri doğurganlık oranındaki düşüşü durdurmaya yetmiyor. Bu programlar hiçbir yerde sonuç vermiyor. Tek gerçekçi çözüm doğurganlığın hala yüksek olduğu ülkelerden göç almak. Kanada, İngiltere, Almanya ve Avustralya bu gerçeği fark etti. Tarım, turizm, inşaat, sağlık ve yaşlı bakımında işçi açığını kapatmak için programlar devreye sokuyorlar.
Diğer yandan, yapılan akademik çalışmalar göçmen işçiler geldikleri ülkelerdeki işçi ücretlerini baskıladığını ortaya koyuyor. Bu da toplumdaki göçmen karşıtlığını besliyor. Öyle ki daha önce göç edip gelmiş olanlar bile bu konuda yerlilerle aynı safta yer alabiliyor. Kendi ekonomik koşullarını bozabileceğinden ötürü yeni göçmenlere itiraz edebiliyor.
Bu nedenle göçmen karşıtlığı sınıfsal, toplumsal, kültürel kodların iç içe girdiği karmaşık bir alan. Bu alan popülizm kaldırmaz. Düzgün yönetmek gerekir. Aksi halde, insani, toplumsal ve ekonomik boyutlarıyla vahim gelişmelere yol açmak işten bile değil.