ŞİÖ: Batı karşıtlığı mı bir başka küresel düzen arayışı mı?
Mesele salt bir Batı karşıtlığı değil. Yeni bir küresel düzene ihtiyaç var. Ama bu düzen Rusya, Çin, Hindistan, İran ve Kuzey Kore’nin düzeni olmayacak. Batının Washington uzlaşısı olarak bilinen neoliberal düzeni karşısında Şangaycıların yandaş kapitalizmi ve devletçiliği yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi. Hem de dolu taneleri arabanın kaportasını bozacak kadar iri!
Biraz açalım.
Eylül başında yapılan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) 25. toplantısı genelde batıda bir burun kıvırma ile karşılandı. En başta da Trump’tan.
Trump, sosyal medyada, Xi'ye hitaben "ABD’ye karşı komplo kurarken lütfen Vladimir Putin ve Kim Jong Un'a en içten selamlarımı ilet" yazdı. " Hindistan ve Rusya'yı derin ve karanlık Çin'e kaptırdık diye yakınarak “Uzun ve müreffeh gelecekleri olsun!” diye ekledi. Kendi adıma bu dileğe “amin” diyemem.
İtiraz ediyorum ama bir sor bakalım niye
ŞİÖ tabii ki II. Dünya Savaşı sonrasının küresel düzenine bir itiraz. Yani ABD’nin IMF, Dünya Bankası, GATT (şimdiki DTÖ) ve NATO çevresinde şekillendirmiş olduğu düzene bir itiraz. Ama bu itiraz Sovyet Blok’unun zamanında yaptığı gibi ideolojik bir karşı-proje değil. Ne Xi Jinping’in, ne Putin’in ne de Modi’nin dünyanın nasıl olması gerektiğine ilişkin bütüncül ve tutarlı bir tahayyülleri var. Onlar daha çok “biraz da biz oynayalım” diye bakıyorlar.
Batı bunu kabullenmediği için ŞİÖ’ye burun kıvırıyor. Ama mevcut düzenin çökmüş olduğunu ve yerini yeni bir düzenin alması gerektiğini de görmüyor.
Mevcut küresel düzene itirazı anlamak kolay. Her ülke vatandaşlarının yaşam standartlarını yükseltmek istiyor. Oysa orta gelir tuzağını aşabilen ülke sayısı bir elin parmaklarını geçemiyor. Sanayileşme trenine herkes bindi ama artık o tren garı terk etti. Yeni lokomotif dijitalleşme ve yapay zekâ. Batıya mal satarak zenginleşmek eskiden de zordu. İkinci döneminde Trump’ın küreselleşme rüzgârını kesmesiyle iyice zorlaştı.
Mesele sadece gümrük tarifelerinin yükselmesi değil; dünya ticaretine kaos ve belirsizliğin hâkim olması. Bu dönemde dünyada ticaret ve büyüme eskiye göre zayıflayacak. Bu da yurttaşlarına daha iyi imkânlar sunmak isteyen ülkeleri arayışa yöneltiyor. Batı ekonomik performansıyla, teknolojik üstünlüğüyle, askeri gücüyle ve hatta demokrasisiyle bir cazibe merkezi değilse yeni merkez neresi olacak? İşte ŞİÖ toplantısını bu arayışın yansıması olarak görmek mümkün.
ŞİÖ dünya nüfusunun yüzde 43’üne ve dünya GSYH’sının (SAGP) yüzde 34’üne karşılık geliyor. 2024’de dünya ortalama yüzde 3.3 büyürken bu ülkeler yüzde 5.4 büyüdü.
İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yılı dolayısıyla düzenlenen askeri geçit töreni Çin’in askeri ve teknolojik gücünü sergileme fırsatına dönüştü.
Ekonomik büyümede hem Çin hem de Hindistan parmak ısırtıyor. Hatta Hindistan’ın 2028’de dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olması bekleniyor.
Ne Washington ne Şanghay
ŞİÖ ülkeleri bir yandan da ekonomilerinin ABD pazarlarına, kredilerine ve dolara bağımlılığını azaltmak istiyor. Dolara alternatif geliştirmek, altyapı ve ticaret finansmanı sağlamak üzere bir ŞİÖ kalkınma bankası kurulması da gündemde. Bu eğer hayat geçerse mevcut küresel finansal mimarinin temellerini sarsar.
Ama bugüne kadar ŞİÖ’nün parlak bir icraat sicili olmadı. ŞİÖ üyeleri arasında işbirliği için başlatılan girişimler sonuç vermedi. Esas belirleyici ikili ilişkiler oldu. Bir nevi “ortak WhatsApp grubu kurduk ama kimse yazmıyor” durumu.
ŞİÖ’nün resmi metinlerinde geçen “yeni, demokratik, adil ve rasyonel bir düzen” kulağa harika geliyor. “Karşılıklı güven, eşitlik, medeniyet çeşitliliğine saygı, tarafsızlık” gibi ifadeler de insanın yüreğini ısıtıyor. Ülkeleri ve liderlerini tanımayan biri okusa “işte beklediğimiz barış güvercini” der.
Mesele şu: II. Dünya Savaşı sonrası düzenin kurtarılması mümkün değil, o rüyadan uyandık. Asıl soru, gerçekten demokratik, adil ve rasyonel yeni bir küresel düzenin kuralları ve kurumları yaratılabilecek mi? Ne Washington’un neoliberal hiperküreselleşmesi, ne de Şanghay’ın devlet kapitalizmi… Başka bir alternatif mümkün.