Devletin sanayideki rolü ne olmalı?

Türkiye’de sanayi üretiminde bir süredir görülen zayıfla­ma, iş dünyasının ve ekonomist­lerin dikkatini çekiyor.

Ekonomik refah ile sanayi, özellikle de modern teknoloji­ler arasındaki ilişkinin önemi ne yalnızca Türkiye’ye özgü ne de bugüne.

Kaynakların sanayiye nasıl yönlendirileceği ve bu süreçte devletin rolünün ne olması ge­rektiği, 19’uncu yüzyıldan be­ri sorulan bir soru. Zaman için­de bu soruya verilen yanıt, devlet müdahalesi alanının, bir sarkaç gibi, daralma ve genişleme ara­sında salınması oldu.

Son 40-50 yılda liberal dünya piyasaya minimum devlet müda­halesinden yanaydı. Buna karşı­lık SSCB ve Çin Halk Cumhuri­yeti’nde planlama modeli geçer­liydi. Modele yöneltilebilecek tüm eleştiriler bir tarafa, her iki ülke de sanayileşme konusunda kısa sürede büyük bir mesafe kat edebildiler. Doğu Asya’da birçok ülke de sanayi politikası sayesin­de yüksek büyüme hızları yaka­ladı.

Çin’in geldiği nokta, sanayi po­litikasında devletin rolünü yeni­den tartışmaya açtı.

Çin’in sanayileşme başarısı ve planlama

Çin’in köklü bir planlama tec­rübesi var. Gerçek anlamda ba­şarı ise Deng Xiaoping’in ekono­miyi dışa açan reformlarıyla baş­lıyor.

10 yıl önce ilan edilen 13 plan­dan itibaren Made in China 2025 (MIC 2025) adı verilen bir sana­yi politikası benimsendi. Gele­ceğin endüstrilerinde dünya li­derliği hedefiyle enerji, yarı ilet­kenler, endüstriyel otomasyon ve ileri teknoloji malzemeleri gibi stratejik sektörler önceliklendi­rildi. İthalata ve yabancı firmala­ra bağımlılığı azaltmak için üre­timde yerli içeriğin 2025'e kadar yüzde 70'e çıkarılması öngörül­dü. Bu program için her yıl yüz milyarlarca dolarlık muazzam bir kaynak seferber edildi.

Bu model sonucunda, kaynak israfı, kar etmeyen şirketler, yol­suzluk gibi devasa sorunlar ol­sa da yabancı sermaye için ucuz emek cenneti olan Çin kısa süre içinde yeni teknolojilerde zirve­ye tırmandı.

Ancak Çin’in başarısı sadece belirli sektörlerin seçilmesiyle açıklanamaz. Dört temel unsur dikkat çekiyor:

1 Uzun vadeli vizyon. Beş yıllık planlar 15–20 yıllık vizyonların alt hedefle­ri. Hedeflerde süreklilik, uygula­mada istikrar var.

2 Arka planda yılların ge­leneğine ve tecrübesine sahip güçlü bir kurum­sal kapasite var. Üniversiteler, araştırma merkezleri ve yerel yö­netimler plan hazırlıklarına söz­de değil özde katılıyor. Planlar aşağıdan yukarıya bir yaklaşımla hazırlanıyor.

3 Uygulama gücü. Planlar kaynak tahsisini de be­lirliyor. Devlet bankala­rı ve kamu yatırım fonları ile ön­celiklendirilen sektörlere yeterli kredi akışı sağlanıyor.

4 Güçlü altyapı. Sadece fi­ziksel altyapı değil. Ay­nı zamanda insan gücü. 70 milyon sanayi işçisi, 20 mil­yon mühendis ve her yıl mezun olan 3,5 milyon STEM öğrencisi hedeflerin hayata geçmesini ko­laylaştırıyor. Trump Amerika’da çalışabilmek için H-1B vizelerin­de başvuru ücretini 100 bin dola­ra yükseltirken, Çin son dönem­de, yetenekli yabancıları çekmek için fen ve mühendislik mezun­larına özel “K vizesi” programını başlattı.

Post neoliberal dönemin sanayi politikası

Çin modeli, devletin ekonomi­deki etkin rolünün sanayileşme­yi nasıl hızlandırabileceğine dair önemli dersler içeriyor. Nitekim Çin’in yükselişi, rekabet güçle­rini artırmak ve teknolojik üs­tünlüklerini geri kazanmak için ABD ve Avrupa’yı sanayi politi­kasını yeniden ele almaya yönelt­ti. Sarkaç bir kez daha serbest pi­yasadan uzaklaşıp devlet müda­halesine doğru hareket ediyor. Bu eğilim diğer ülkeleri de etki­liyor. Güçlenen sağ popülizmin devletin gücünü merkeze ko­yan anlayışı, ekonomide de dev­let müdahalesine daha fazla alan açıyor.

Ancak Çin’in koşulları kendine özgü. Onun modelini birebir tak­lit etmek mümkün değil.

Peki post neoliberal dönemde sanayinin rekabet gücünde kalı­cı bir iyileşme başka nasıl sağla­nabilir?

Bunun cevabının Trump yöne­timinin uyguladığı tepkisel, al-ver ilişkisi içinde götürülen, kısa vadeli ve kişisel tercihlere daya­lı bir uygulama olmadığı aşikar. Öte yandan, Letta ve Draghi ra­porlarına dayanan AB Rekabet­çilik Pusulası ise mali kaynak ye­tersizliği, AB üyeleri arasındaki öncelik farklılıkları, kurumsal zorluklar ve yönetişim sorunları yüzünden istenilen hızda sonuç üretmiyor.

Cevabı korumacılıkta değil, teknolojide ve refahın adil payla­şımında bulacağız.

Günümüzün teknolojisi ile çok daha iyi bir planlama mümkün. Çevreyi ve toplumun tercihleri­ni gözeten, kaynak kullanımında etkinliği artıran bir planlama.

Ama bunun için liyakat esası­na dayalı, denetlenebilir, hesap verebilir, güçlü bir kurumsal ya­pı şart.

Yazara Ait Diğer Yazılar