Zamanım yok!
Üretim bu hızla artınca insanlar da geride kalmak istemiyor. Zamanında yetişmek, bilgiyi kaçırmamak, her an her yere ulaşmak, hızlı karar almak gerekiyor. Daha kısa sürede daha fazla ses ve görüntü görmek, daha fazla içeriğe ulaşmak kaçınılmaz oluyor. Aklıma La Fontaine’in Tavşan ile Kaplumbağa masalı geliyor…
Eskiden zamanı olan, tatile giden, hobisi için vakit ayıran zenginlerdi. Yoksullar çalışmak zorundaydı. Onların boş vakti olmazdı.
Şimdi durum değişti. Zamanı olmamak adeta bir statü sembolü haline geldi. Önemli insanların zamanı olmaz!
Kaçırma korkusu
İlk fotoğraf bundan 200 yıl önce çekilmişti. 2025’te 2.1 trilyon fotoğraf çekileceği hesaplanıyor.
İlk halka açık film gösterimi 1895 yılında yapılmıştı. Bugün YouTube’da 20 milyardan fazla video var.
Gutenberg matbaası 1450 yılında çalışmaya başlamıştı. Bugün 160 milyon başlığın üzerinde kitap olduğu hesaplanıyor. Her yıl yaklaşık 2.2 milyon yeni kitap çıkıyor. Kitap dışındaki makale vs. içeriklerin ise sayısı hesaplanmıyor.
Dünyada depolanan veri miktarı 200 zettabite (1021bit) olarak tahmin ediliyor.
Şimdi bir de yapay zekâ çıktı. Yapay zekâ tarafından sürekli olarak yeni içerik, ses, görüntü kaydı oluşturuluyor.
Üretim bu hızla artınca insanlar da geride kalmak istemiyor. Zamanında yetişmek, bilgiyi kaçırmamak, her an her yere ulaşmak, hızlı karar almak gerekiyor. Daha kısa sürede daha fazla ses ve görüntü görmek, daha fazla içeriğe ulaşmak kaçınılmaz oluyor.
The Economist ve YouGov tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 18-29 yaş aralığındaki Amerikalıların yüzde 31'i, her şeyi hızlandırılmış olarak dinlemeyi tercih ediyor.
Apple, Spotify, Audible gibi platformlarda 2 kata varan dinleme hızları arasından seçim yapabiliyorsunuz. Hatta YouTube premium üyelerine 4x olanağı sunuyormuş.
Netflix 1.5x hızda izlenebiliyor.
TikTok ve instagramdaki videoların süresi 15–30 saniye. Kızım 15 saniyenin üzerinde bir video gönderirsem açıp izlemiyor.
Üstelik, yapılan çalışmalar beynin bilgi işleme kapasitesi açısından 1.5x hızın sorun yaratmadığını gösteriyormuş.
400 küsür sayfalık klasik kitapları kim okuyacak? Özetleri okunuyor veya dinleniyor. Hele bir de 2x hızla dinlerseniz işe gidip gelirken 2 klasik roman bitirmek çocuk oyuncağı.
Çalışanlar zoom toplantılarının kaydını 2x hızda izliyor. Düşünsenize 1 toplantı zamanında 2 toplantı. Büyük verimlilik artışı!
Yöneticiler e-mail okumuyor. Mesaja bakıyor. Eskiden rapor yerine yönetici özeti okurlardı. Şimdi yönetici özetlerinin 1 paragraflık aksiyon maddesini okuyorlar sadece.
Şarkılar bile artık daha kısa.
Haberlerin de kendisi okunmuyor. 280 karakterlik özeti okunuyor.
Sürat felakettir!
“Sürat felakettir” sözünü artık duymuyoruz.
Fakat bu sürat çağında içeriklerin sadece başlıklarını, ana mesajlarını tüketmenin kime ne faydası var?
Şimdi yöneticiler hiçbir şeye zaman bulamıyor. Üstelik şirketler daha küçük ve daha az alanda faaliyet gösteriyor. Konuların derinliğine inmek yerine yüzeysel bilgi ile yetinen yönetim anlayışı şirketlerde olumlu anlamda bir fark yaratmıyor. Bunu ürün ve pazar çeşitliliğinden görüyoruz.
Yapay zekâ ile makale özeti çıkartarak literatür tarama hızını artırıp aslında okunmamış kitapları ve makaleleri okumuş gibi yapan akademisyenler ile bilimsel bilgi birikiminde anlamlı bir ilerleme sağlanmıyor.
Kitap ve makale özetleri ile yetinip onları da başka bir iş yaparken 2x hızla dinleyenlerin, yapay zekânın yazdığı ödevlerle sınavları geçenlerin bilgi birikiminden, analitik zekâsından söz edilebilir mi? Kendi öğrencilerimden biliyorum. Kavramları, olayları vs. duymuşlar ama ne olduğu konusunda iki cümleyi bir araya getiremiyorlar.
Üretilen içeriğin miktarı ve bizim tüketim hızımız arttıkça aslında daha verimli olmuyoruz. Nicelikteki artış nitelikteki gerileme pahasına elde ediliyor çoğu kez. Nitelikle beraber yaratıcılık da geriliyor.
Bu durum siyasetin nasıl yönetildiğine de yansıyor.
Acaba bu sürat çağında her şey yüzeyselleşirken siyaset de mi bundan nasibini alıyor?
İnsanlar hiçbir şeyin derinine inecek vakit bulamayınca popülist liderler kendilerine alan mı açabiliyor?
Siyasetteki, ekonomideki, toplumsal yaşamdaki birçok konunun 1-2 paragrafa sığabilecek bir cevabı yok. Kimsenin konuları derinlemesine anlayacak vakti olmayınca, bir bakıyoruz popülist siyasetçiler bu karmaşık meseleleri çok basit, 2-3 kelimelik sloganlara hapsedip kolay çözümler sunuyorlar. Zaman içinde bu kolay çözümlerin aslında çözüm olmadığı ortaya çıkıyor. Popülist liderler çözüyormuş gibi gösterdikleri sorunlardan çok daha fazlasını üretiyorlar.
Aklıma La Fontaine’in Tavşan ile Kaplumbağa masalı geliyor.