Yönetim nereye gidiyor?
Dünyada son on senedir yönetim alanı ile ilgili çok büyük bir durgunluk olduğunu söyleyebilirim. Yeni teori, teknik, uygulama gelmiyor. Birazdan bahsedeceğim felsefe ve teknoloji konuları, hızla değişen iş dünyasının gündemini oluşturuyor ama yönetim ile alakalı yeni bir model çıkamıyor.
1970- 2010 yılları arasında yönetim, pazarlama, finans, liderlik, strateji ve yönetim sistemleri alanlarında ortaya koyulan sağlam, ses getiren, geniş uygulama alanı bulan yönetim modellerinin yenilerini bugün göremiyoruz. Peki neden?
Teknoloji yönetimin yerini mi alıyor?
Bence amaç iyi yönetmek iken, bunu sağlayacak olan araçlar veya yöntemler yönetimin yerini aldı. En büyük sebep şu: yeni teknolojiler, artan belirsizlikler, değişen çalışan beklentileri ve küresel regülasyonlar şirketlerin stratejik reflekslerini sınarken, klasik yönetim kalıplarını da hızla geçersiz kılıyor. Bu da ortaya çıkacak bir modelin, çıksa bile hızla eskimesi ve demode olması demek. Oysa araçları ve teknolojileri takip ederek daha güncel kalabiliyorsunuz. Yalnız burada sorun şu; araç ve teknolojiler iyi yönetimin yerini alamıyor! Zaten şirketlerdeki yönetim sorunları da buradan kaynaklanıyor!
Öncelikle şunu kabul etmek gerekiyor: Bugünün dünyasında “yönetim”, artık sadece planlama, organizasyon, yürütme ve kontrol değil. Yönetim artık teknolojiyle entegre olma, veriye dayalı karar alma, insanla bağ kurma ve sürdürülebilir bir etki yaratma sanatı. Bunun merkezinde ise hiç şüphesiz gelecek on yıllar boyunca yapay zekâ olacak. İlk dijital dönüşüm dalgası ERP ve CRM gibi sistemlerle yaşandı. Bugün ise veri entegrasyonu, hyperautomation, yapay zekâ destekli süreçler, low-code platformlarla kendi çözümlerini üretebilen organizasyonlar konuşuluyor.
Diğer trendler ve yönetimin geleceği
İkinci büyük başlık, sürdürülebilirlik ve ESG. Bugün sadece çevre hassasiyeti değil, yönetişim kalitesi ve sosyal etki de markaların değerini belirliyor. Avrupa Birliği’nin getirdiği SKDM gibi yeni düzenlemeler, özellikle ihracat yapan şirketler için sadece bir “iyi niyet göstergesi” değil, doğrudan bir rekabet şartı. Türkiye’de birçok şirket bu dalgayı henüz yüzeyden izliyor. Oysa ESG tedarik zincirinden finansmana, müşteri tercihlerinden çalışan sadakatine kadar birçok alanı etkiliyor.
İşin yetenekler tarafında da tablo farklı değil. Hibrit çalışmanın kalıcılaştığı, Z kuşağının iş gücünde belirleyici hale geldiği bu dönemde, liderlik tanımı köklü şekilde değişiyor. Bugünün lideri sadece hedef koyan değil, empati kurabilen, anlam yaratan, psikolojik güven sağlayan biri olmak zorunda. Ofisler küçülüyor, organizasyonlar düzleşiyor ama liderliğin ağırlığı artıyor. Çünkü teknoloji ilerledikçe, insan faktörü daha da belirleyici hale geliyor.
Strateji konusunda ise geleneksel modeller yerini daha çevik ve uyarlanabilir yapılara bırakıyor. “Beş yıllık plan” dönemi artık nostalji. Belirsizlik çağında strateji, sabit bir rota değil, değişken şartlara göre yön değiştirebilen bir pusula gibi düşünülmeli.
Bu ortamda öne çıkan bir diğer konu ise kurumsal dayanıklılık ve risk yönetimi. Artık risk, sadece bir «olabilir» senaryosu değil, her an yaşanabilecek bir gerçeklik. Pandemi, küresel savaşlar, enerji krizleri, tedarik zinciri problemleri gösterdi ki; iç kontrol sistemleri, GRC yapıları ve stratejik risk yönetimi yönetim kurullarının ana gündemi olmalı. Bu trendler yönetimin kendisinin önüne geçmiş olsa da bu trendler ile uyumlu yönetim modellerine bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Bence, bu araçları, iyi yönetim ile harmanlayacak model olmadan, kendi elimizle şirketlerde kaos yaratıyoruz. Bunları büyüme ve kârlılık ile ilişkilendirecek yönetim modeller olmadan, gelecek inşa edilemez.