Hayatın en absürt anları ve “mış” gibi yaşayan Türkler

Feyzan E. TOP
Feyzan E. TOP KARŞI PENCERE feyzan.ersinan@dunya.com

Sevgili okurum, bu hafta size güleceğiniz de bir şeyler yazmak istedim. Çocuklar tatilde olunca ben de bu iki haftamı onlara ayırdım. İstanbul’u geziyoruz arada ders de çalışıyoruz ama sonuçta eğleniyoruz. Nicedir çocuk filmine gitmemiştim. Disney’in yaptığı filmleri çok severim oldum bittim. Bay-Max isimli yeni bir karakter yaratmışlar. Havayla şişen, Alice Harikalar Diyarı’ndaki tombul karakterlere benzeyen Bay-Max aslında acil yardım robotu. Yaran oluğunda, ateşin olduğunda sana bakıyor, ilacını veriyor, üstelik inanılmaz iyi kalpli. Yetim bir çocukla kötülüklere karşı savaşan bu sevimli robotun hikayesi çok güzeldi. Üç boyutlu seçeneği de olduğundan çocuklar daha da keyif aldı. Onca çocukla film izleyince çocuklarımızın da nasıl kabalaştığını görüp üzülmedim değil. Çocuklarımız inanılmaz küfürlü konuşuyor, hele ki ebeveynleri yanında yokken. Televizyon bunun baş mimarı sonra da internet şüphesiz ama bu kadar geç saatlere kadar oturan çocuklardan sosyal mana da ne hayır gelir inanın kestirmek zor. Filmde robot bir tür anne karakterinde aslında. Sonuna doğru da çocuğu kurtarıp, kendini feda ediyor. Bir baktım ağlamaya başlamışım. Oğlum, “anne üzüldün mü?” diyor. Güler misiniz, ağlar mısınız; filmcilik işte bu nokta da devreye giriyor. Çizgiyi bile bu denli gerçekçi kılabilmek, üzülmeyin sonunda çocuk bir tane daha robot yapıyor hem de eski kartla Bay-Max geri dönüyor. Kesinlikle tavsiye ederim. Çocuk psikolojisi için de harika bir film.

Bağcılar’da Mall of İstanbul açıldı uzun bir süredir. İstanbul’un bu yakasını bilmeyenler için uzak gibi görünse de iddia ediyorum İstanbul’un en iyi ilk beş alışveriş merkezinden biri olmaya aday. Zorlu da Kanyon da farklı konumda iki AVM. Cevahir de hayli büyük. Mall of İstanbul tadında büyük, muhafazakar kesime de dekorasyon sevenlere de güzel bir biçimde yer vermiş. Burada da yine küçük esnafa dair bir şey yok, ben burada böyle bir işletme de beklerdim ama belki ilerleyen günlerde açılır. Yargıcı, Zara, H&M, Victoria’s Secret, Karaca, English Home, Madame Coco, Sarev, Mudo, Mothercare ve daha say say bitmeyecek mağaza ve restoran burada. Ben ilk görünce şok olmuştum. Siz de olursunuz, çok ferah, çok kaliteli. Burada çocuklar için çok önemli iki aktivite alanı da var. Biri Otomania. Osmanlı tarihini kostümlerini de giyerek üç boyutlu geziyorsunuz. Çok eğitici ve bir ilk. Yine AVM içindeki park kapalı bir lunaparktan farksız.100 Liralık karta 20 Lira da hediye ediyorlar. Her yaş grubu çocuk için birkaç oyuncak var. Kaydıraklar, hızlı trenler, büyükler için hızlı trenler, fırlatmalar. Atari salonları. Çocuklarla kaliteli vakit geçireceğiz ya ben de hiç sevmeme rağmen hızlı trene bindim. Çocuklar için ama oldum bittim sevmem. Oğlum korkmaz, başladı tren hızla ilerlemeye, en son bölümde epey hızlanıyor. Bir irkildik, oğlan bana bakınca ben gayet olağanmış gibi yapsam da, inşallah biter diyorum, yok bitmiyor, dön babam dön. Ancak beşinci de bitiyor. İçim dışıma çıktı ama epey eğlendiği için sesimizi çıkarmayım yarım günü burada geçirdik.

Parklar, yürüyüşler, kitap alışverişleri de tatilimizin önemli bir bölümünü oluşturdu. Oyuncak yerine kitap almayı yeğledik. Gogol’un, Balzac’ın büyük eserleri çocuklar için yapıldı. Muhakkak ilkokul çağındaki çocuklarınız için edinin, çok başarılı hazırlanmış. Haftaya Madagascar macerası ile devam ettik. Harika bir gösteriydi. Bu hafta bilet hala var ise muhakkak alın ve gidin. Filmi kadar gösterisi de başarılı. Bir de Canavar Tekerler geldi. Ona sakın gideyim demeyin, hayatımda bu kadar kötü bir gösteri izlediğimi anımsamıyorum ama itiraf edeyim bu kadar güldüğüm bir gösteri de olmadıydı. Ma aile “big trucks” için toparlanıp Sinan Erdem Salonu’na vasıl olduk. Çok kalabalık değil ama salon büyük yine iyi. Gösteri bir dans gösterisi ile başladı. Normal, Amerikan kültürü. Ardından bir motosiklet şovu, hop rallici kızımız Simin Bıçakcıoğlu köpek biçiminde bir koca arabayla geçiş yaptı. Ardından bir kırmızı bir yeşil iki “hot wheel” sahneye çıktı. Üç tur attılar, yeşilin teker ters döndü. Gösteri kaldı. Çekici gelip almaya çalışıyor, yok, o deneniyor yok, bu deneniyor yok. Nihayet zor bela taşındı. Bir anons şarkıcı adını ilk defa duyduğumuz Ece Seçkin sahnede bir o yana bir bu yana şarkılar söylemeye başladı. Altı şarkı söyledi gece boyunca en son şişe atan izleyiciler, kızcağızı yuhalayarak gönderdiler sahneden. Ardından bir deneme daha ama yok, araba yapılamadı. Cambaz tadında bir grup çıkıp bir gösteri yaptı. Ardından siyah kostümlü bir başka dansçı grup çıktı. Onların çıkışıyla sanki herkes o anı bekliyormuşçasına yuhalamaya, ıslık çalmaya başladı. Çocuklar ne oldu, diye sorar biz ise gülmekten ölüyoruz, çünkü hakikaten o ekibin paniğini gördükçe kızamıyor insan, gülüyor ancak. Son bir şov kırmızı dev bir kamyonla arabaları ezme idi. Onda da inanır mısınız dört kez ezdi, beşinci de iyice yorulan araba ezdiği arabalar üzerinde kaldı. Ardından beş tane robot kostümlü adam dans etti . Son bir şov için hazır olun dendi ama nafile “özür diliyoruz, geldiğiniz için teşekkür ederiz” dediler, yine büyük bir yuhalama. Ertesi gün gazetelerde “muhteşem gösteri” diye yazılmış, bu da bizlerin ezberci gazeteciliği oysa gerçekler bambaşka idi. Yine de bir fikir edindik, iki numara gördük ama inanır mısınız biletleri yırtanlar, küfür edenler, bağıranlar bir yana bir o kadar da gülmedim dersem yalan olur. Bu hafta Muhteşem Yüzyıl’ın müzesini, Ice Age’i, İstanbul Modern’deki Mehmet Güleryüz sergisini ve Sabancı Müzesi’ni, Vefa Bozacı’sını gezeceğiz. Bakalım bu hafta da böyle geçti haftaya yeniden ciddi konular da görüşmek üzere…

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Veda 11 Ocak 2016
Yeni bir yıl 04 Ocak 2016
Update olmak 28 Aralık 2015
Tedbirsiz iyimserlik 07 Aralık 2015
Osman Bey... 09 Kasım 2015
Biz kimiz? 02 Kasım 2015