Doğurganlık hızında düşüş devam ediyor

TÜİK salı günü 2024 “toplam doğurganlık hızı” istatistiklerini açıkladı. 15-49 yaş aralığında­ki kadınların ortalama çocuk sayısını ifade eden toplan doğurganlık hızı 1,51’den 2024’te 1,48’e düşmüş bulunuyor.

Nüfusun kendini yenilemesi için bu sayınının en az 2,10 olması gerekiyor. Altı­na indiğinde nüfus önce yaşlanmaya sonra da azal­maya başlıyor. 2000’li yıllarda uzun süre 2,10 civa­rında seyreden doğurganlık hızı 2015’ten itibaren hızlı ve sistematik bir düşüşe geçmiş durumda. TÜİK Avrupa ülkelerinde doğum hızı istatistikle­rini de vermiş.

Tüm ülkelerde hız 2,10’un altında. Hızla yaşlanmakta olan ve kimi ülkelerde nüfusun mutlak olarak azaldığı Avrupa’da su sorun yıllar­dır tartışılıyor. Yeni olan Türkiye’nin de bu sorun­la yüz yüze gelmiş olması. Avrupa’da 8 ülke bizden daha yüksek doğurganlık hızlarına sahip. İlk sıra­da Bulgaristan var: 1,81. Fransa 1,66 ile ikinci sıra­da. Danimarka bile 1,50 ile bizden bir tık önde. Bir züğürt tesellisi olarak en azından bu alanda Avru­pa kulübünün üyesi olmakla övünebiliriz.

“Demografik el bombası”

Adalet ve kalkınma Partisi’nin iktidara geldi­ği (Kasım 2022) yıllardan itibaren önce Başbakan daha sonra da Cumhurbaşkanı olarak Recep Tay­yip Erdoğan’ın ailelere üç çocuk yapmaları ko­nusundaki ısrarlı taleplerinin karşılık bulmadığı açık. İktidar cephesinde bir süredir alarm zilleri çalıyor ve bu gidişi tersine çevirmek için çareler aranıyor. Cuma günü İlim Yayma Vakfı Başkanı Bilal Erdoğan Pendik Ömer Çam Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde yaptığı konuşmada bu sorun hakkında şöyle demiş:

“Yeni bir demografik el bombası şu anda orta­da. Eğer buna hazırlık yapamazsak, karşılayamaz­sak, anlayamazsak, ülke olarak gerçekten kaybe­deceğiz, zayıflayacağız, geriye gideceğiz…’Efen­dim, ekonomi kötü, geçim sıkıntısı var. Ondan çocuk yapılmıyor’ deniyor. Araştırmalar gösteri­yor ki gelir düzeyi arttıkça çocuk sayısı azalıyor. Eğer öyle olsaydı varlıklı insanlar daha çok çocuk yapardı, yapmıyorlar.”

Acaba neden yapmıyorlar? Bilal Erdoğan bu ko­nuda yorum yapmamış. Yaptıysa da AA’nın habe­rinde yer verilmemiş. Ama biz yapabiliriz. Önce şunu belirtmek isterim ki Bilal Erdoğan haklı: Ço­cuk sayısının doğrudan gelir düzeyiyle ilgisi yok. Hatta doğum hızı iller ve kadınların eğitim sevi­yeleri bakımından mercek altına alındığında dü­şük gelirli kesimde doğum hızının daha yüksek ol­duğu görülüyor.

İl ve eğitim düzeylerinde büyük farklılık

Doğu ve Güneydoğu’da doğurganlık hızı çoğu ilde halen 2,10’nun üzerinde. Şampiyon 3,28 ile Şanlıurfa; tam bir istisna. Onu 2,62 ile Şırnak ta­kip ediyor. Ancak Doğu ve Güneydoğu’da da do­ğurganlık hızı azalmakta. Malum, bu iller kişi başı gelirin en düşük olduğu iller. Hızın en düşük (1,1- 1,2) olduğu iller ise Bartın, Eskişehir, Zonguldak, Ankara, İzmir ve İstanbul. Bu iller tek çocuk tarzı­na çok yakınlar. Doğurganlık hızı eğitim düzeyle­ri itibariyle de büyük farklılıklar sergiliyor: İlko­kul ve ilkokul terk 2,36, İlköğretim 2,16, Lise 1,31, Yükseköğrenim 1,22. Ayrıca doğurganlık hızının tüm eğitim seviyelerde düşüşte olduğunu da be­lirtelim. Genelde gelir ile eğitim seviyesi arasında pozitif bir ilişki olduğundan bu veriler de çocuk sayısının gelirle doğrudan ilgili olmadığını açık­ça gösteriyor.

Çocuk yardımı çare olabilir mi?

Oysa Hükümet bu “demografik el bombasını” sadece çocuk yardımı ile etkisiz hale getirmenin peşinde? Ocak ayında yeni çocuk yardımlarını bizzat Cumhurbaşkanı açıklamış, bende “Çocuk­lara maddi yardım kapanmakta olan demografik fırsat penceresine çare olur mu?” başlıklı yazım­da bunun ne kadar çare olabileceğini tartışmış­tım. Yeni yardımları kısaca hatırlatayım: İlk ço­cuğa bir seferlik 5.000 TL. Bunu geçelim. İkinci çocuğa her ay 1.500 TL. Bunu da geçebiliriz çün­kü bu paraya hiçbir aile ikinci çocuk yapmaya kalkmaz.

Üçüncü ve takip eden çocuklar için ay­da 5.000 TL. Küçümsenmeyecek bir meblağ ve olsa olsa düşük gelirli ve geçimini tarımdan sağ­layan ailelerde etkili olabilir çünkü çocuk sayısı kararında önemli bir etken çocukların aileye olan maddi maliyetidir. Bu maliyet son yıllarda hızla artmıştır. Kentli, eğitimli ailelerin çoğunlukla bir çocukla yetinmelerinin az da olsa bazılarının ço­cuk yapmamasının hayat tarzı, gelecekten endişe gibi birden fazla nedeni var kuşkusuz. Ama önem­li bir neden de, bu geniş kesim devlet okullarının eğitimini yetersiz bulduğundan çocuklarını özel okullara vermek istemesi. Oysa bu okullarda eği­tim maliyeti büyük ölçüde artmış, hatta katlanı­lamaz duruma gelmiş bulunuyor. O kadar ki genç kuşakta bu sorun yurtdışına göçün başlıca nedeni durumunda.

Sonuçta doğurganlık hızının gelecekte yeni­den 2,10 civarına yükseltilmesinin çocuk yar­dımları ile mümkün olacağını hiç sanmıyorum. Çareler başka yerlerde aranmak zorunda. Ne­denlerin bilimsel olarak kapsamlı bir şekilde araştırılması şart. Önyargıda bulunmak istemem ama tahminim o ki bu nedenler öyle kolay lokma olmayacaklar.

Yazara Ait Diğer Yazılar