İhracata 'ucuz ülke' imajı zarar veriyor
AYSAD Başkanı Sait Salıcı, Türkiye'de markalaşma ve yerli üretime önem verilmesi gerektiğini belirterek, "Ucuz ülke algısı ve bitmeyen kriz söylemleri demoralize ediyor. Kendi markalarımızı değerli kılar, üretime destek verirsek ihracatta katma değer yaratırız" dedi.
Türk ayakkabı sektörü, üretim potansiyeli ve rekabet gücünü artıracak çözümler arıyor. Bu yılın ilk 6 ayında Türkiye'nin ayakkabı ihracatı 489 milyon dolar olurken, 804 milyon dolarlık ithalat gerçekleşti. Aynı dönemde sektörün dış ticaret hacmi 1,3 milyar dolar olarak hesaplandı. 2022 yılında sektör, 1,3 milyar doları aşarak ihracatta en yüksek seviyesine ulaştı. Sektöre yaşanan konkordatolar ve üretim maliyetlerindeki düşüş ve ithalatın artması sonraki yıllarda dengeleri değiştirdi. Ayakkabı Yan Sanayicileri Derneği (AYSAD) Başkanı Sait Salıcı, yerli üretimi tehdit eden ithalata karşı önlemlerin alınması gerektiğini belirtirken, sektörün yeni nesil teknolojilere yatırım yapılması ve nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi konusunda desteklenmesi gerektiğini belirtti.
Devlet gereğini yapsın ama..
Emek yoğun sektörlerde üreticilerin desteklenmesinin çok önemli olduğunu belirten Salıcı, yüksek enflasyon ve düşük kur ikileminde rekabet gücünün çok zayıfladığını kaydetti. Salıcı, “Şartlar herkes için zor. Ancak emek yoğun sektörler, katma değer üretemiyor diye göz ardı edilemez. Ayakkabı sektöründe binlerce işletme dolaylı olarak yüzbinlerce insan var. İşletmeler kapanıyor veya üretimini farklı ülkelere kaydırıyor. Sektörü daha nitelikli hale nasıl getiririz buna odaklanmamız gerekiyor. Elbette devletin destekleri burada çok önemli ama kendimize de çeki düzen vermemiz gerekiyor. Emek yoğun sektörlerde olduğu gibi ayakkabı sektöründe de bir rehabilitasyon şart. Destek mekanizmaları çok iyi denetlenmeli. Suistimallerin önüne geçilmeli. Kriterler geliştirilmeli ve caydırıcı olmalı. En önemlisi de artık geçmişi ve hataları konuşmak yerine yarını ve doğru olanları konuşmamız gerekiyor” diye konuştu.
Rehabilitasyon kaçınılmaz
Salıcı, yapıcı bir motivasyonla özeleştiri odaklı bir rehabilitasyona da ihtiyaç bulunduğunu belirterek, çek yasası, teşvikler, kayıt dışı ile mücadeleye kadar ahlak temelli bir dönüşüme gidilmesi gerektiğini kaydetti. Sistemde açık yakalayan ya da geçici bir pazar bulan bir müteşebbis az bir sermaye kullanarak kısa zamanda paralar kazandığına dikkat çeken Salıcı, “Ancak kalıcı olmayınca veya gerekli yatırımı gerçekleştirmeyince rüzgâr dindiğinde tezgâhı toplayıp gidebiliyor. Bu en çok köklü şirketleri etkiliyor ve sektörün sürdürülebilir büyümesinin de önüne geçiyor. Sektörler kendi içinde güçlenmeli. Ayrıştırarak değil birleşerek yürümeli. Dahası diğer sektörlerle de iş birlikleri geliştirerek, ihracat pazarında birbirinin itici gücü haline gelmeli. Ancak bu şekilde sağlıklı bir büyümeden söz edebiliriz” diye konuştu.
Haksız rekabete önlem şart
Türk ayakkabı sektörünün üretim potansiyelini ve rekabet gücünü artıracak desteklerin sağlanması, nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi ve yeni nesil teknolojilere yatırım yapılması gibi konular, sektörün beklentileri arasında yer alırken Ayakkabı Yan Sanayicileri Derneği (AYSAD) Başkanı Sait Salıcı, sektör olarak haksız rekabete yol açan ithal ürünlere karşı önlemlerin alınmasını beklediklerini söyledi.
Salıcı, sektörde son dönemlerde yüksek maliyetler nedeniyle sorunlar yaşandığını, bunun da rekabet gücünü olumsuz etkilediğini belirtti.
Ayakkabının hedefinde yeni pazarlar da var
Ülkenin ihracatında Irak, Almanya, Romanya, Suudi Arabistan ve Rusya gibi ülkelerin öne çıkmasının birçok nedeni olduğuna işaret eden Salıcı, "Öncelikle bu ülkelerle güçlü tarihi ve ticari bağlarımız bulunuyor. Coğrafi yakınlık, lojistik avantajlar sağlaması sebebiyle tercih edilmemizi kolaylaştırıyor. Ayrıca, Türk ayakkabı sektörünün kalite, tasarım ve esneklik konusundaki gücü, bu pazarlarda talep görmemizi sağlıyor. Özellikle Almanya ve Rusya gibi pazarlar hem fiyat hem de kalite beklentilerini dengeleyebilen ürünlerimize ilgi gösteriyor. Gelecek dönemde ihracat hedeflerimiz arasında ABD ve İngiltere gibi büyük pazarların yanı sıra, Afrika ve Güney Amerika gibi potansiyeli yüksek yeni pazarlara açılmak da bulunuyor. Bu pazarlara yönelik çalışmalarımızı yoğunlaştırmayı planlıyoruz" diye konuştu.
Üretim kaslarımız gelişmedi, ucuz kaldık
Dış pazarda rekabet edebilmek için ‘ucuz kalma’ seçeneğinin hep ön planda kaldığını ve fiyat dengesini bozulduğunda sektörlerin zora girdiğini hatırlatan Salıcı sözlerine şöyle devam etti: “Hep fiyat rekabeti üzerinden bir strateji geliştiriyoruz ama diğer kaslarımızı hiç geliştirmiyoruz. Güvenilir olmak, ürün kalitesi, işçilik, lojistik gibi çok güçlü yönlerimiz var. Bunlar markalaşmak için de çok değerli. Başta Avrupa olmak üzere dünya için önemli bir tedarik merkeziysek, bunun fiyatlara da yansıması gerek. Çin nasıl üretim modelini değiştirip sadece ucuz değil, kaliteli ve değerli üretime geçerek fiyat çıtasını yükselttiyse Türkiye’nin de bu kaslarını kullanması teşvik edilmeli. Çok üretmek yerine, nitelikli üretime verilecek destek, emek yoğun sektörlerin de katma değer yaratmasını sağlayacaktır.”
Denetimler artsın suistimaller azalsın
Salıcı, Türkiye'nin önemli bir üretim merkezi olduğunu, bu potansiyelin tam olarak kullanılması için ise yeni stratejilere ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.
Devlet destek ve teşviklerinin daha etkin hale getirilmesinin sektör açısından önemli olduğunu aktaran Salıcı, "Nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi, yeni nesil teknolojilere yatırım yapılması ve markalaşma süreçlerinin desteklenmesi gibi konular sektörümüzün geleceği için hayati önem taşıyor. Ham maddeye ulaşım ve enerji maliyetlerindeki dalgalanmaların stabilize edilmesi de üretim maliyetlerimizi düşürerek rekabet gücümüzü artıracaktır" ifadelerini kullandı.