Kendini ve hayatı anlamanın anahtarı: Merak

PROF. DR. TAYFUN DOĞAN (Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümü)

Merakımı ve sezgilerimi takip ederek keşfettiğim şeylerin çoğu, sonradan paha biçilmez oldu. Steve Jobs

Merak; psikolojik iyi oluşla, mutlulukla, pozitif duygu­larla olumlu yönde, depresyonla ise negatif yönde ilişkili bulun­muştur. Merak, duygudurumu açısından önemli olduğu ka­dar, anlamlı yaşam açısından da önemlidir. Merak duygusu, yaşa­dığımız dünyayı anlamak ve an­lamlandırmak için ya da daha ge­niş perspektiften bakacak olur­sak, hakikat arayışı açısından gerekli ve değerlidir.

Yani hem maddede hem de manada derin­leşmek için merak olumlu bir iş­lev görmektedir. Meraklı insan, evrenin, hayatın, varoluşun an­lamını merak etmekte ve buna ulaşmak için çabalamaktadır. Bu yolculukta elde ettiği yeni bilgi, deneyim ve bakış açıları da an­lamlı bir yaşam inşa etme konu­sunda önünü aydınlatmaktadır. Yani anlamlı yaşam merakla baş­lar diyebiliriz.

Kendini bilme merakı

Merak dendiğinde çoğu zaman dış dünyaya dönük merak anla­şılmaktadır. Oysaki, merak yal­nızca dışımızdaki olaylara, olgu­lara ya da durumlara ilişkin de­ğildir. Kendimizi tanımaya, neyi neden yaptığımızı anlamaya, duygularımızın ve davranışları­mızın arka planındaki işleyişi an­lamaya, kısacası öz-farkındalığı artırmaya yönelik merak, kendi­ni gerçekleştirme yolculuğunda­ki insan açısından olmazsa olmaz bir karakter gücüdür. Öz-farkın­dalık, duygusal zekanın -duygu­sal olgunluğun, bilgeliğin- temel bileşenlerinden biridir.

Kişinin kendi iç dünyasına, düşüncele­rine, duygularına, davranışları­na, motivasyon kaynaklarına, de­ğerlerine, ihtiyaçlarına, güçlü ve zayıf yönlerine, potansiyelleri­ni ve tutkularına yönelik bir kav­rayış geliştirmesidir. Kendisini tanıması ve içine bakabilmesi­dir. Öz-farkındalıkta kişi kendi­sini nesnel bir gözlemci gibi de­ğerlendirerek, dikkatini merakla kendisine yöneltir; kendisini an­lamaya ve tanımaya çalışır. Bire­yin iç dünyasına yönelik merak, diğer canlılardan farklı olarak yalnızca insana özgüdür. Sinan Canan, bireyin kendine yönelik böylesi bir merakı, öz-merak ola­rak nitelendirmektedir.

Kendisi, neyi merak edelim sorusuna ve­rilebilecek ilk cevabın “kendimi­zi” olduğunu ifade etmekte ve bu konuda şunları söylemektedir: “Hayatımda faydalı bulduğum bir merak türü var. Kendimle ilgi­li merak, beni çok verimli bir şe­kilde meşgul ediyor. İnsanın ken­dini araştırması, neden öyle yap­tığı, neden öyle düşündüğü ya da neden öyle yapamadığı konusun­da merak geliştirmesi; bedenin işleyişinden, zihninin çalışması­na kadar her alanda kendini izle­me alışkanlığı geliştirmesi, bana sorarsanız en faydalı merak tü­rüdür.”

Ruhsal tekâmül, kendini gerçekleştirme ya da insan-ı kâ­mil olma yolculuğunda bireyin kendini tanıması, anlaması ve öz-farkındalık sahibi olması ilk ve en önemli adım olarak görüle­bilir. Bu yaşamda kişinin en uzun süreli ilişki kurduğu kişiyi -ken­disini- tanımadan göçüp gitmesi de sanki hiç yaşamamış olmakla eş değer gibi geliyor.

Merak ve kişilerarası ilişkiler

Merak kendimizle kurduğu­muz ilişki açısından kritik öne­me sahip olduğu gibi, diğer insan­larla ilişkilerimiz açısından da önemlidir. Merak sosyal bağla­rımızı güçlendirir ve kişilerara­sı ilişkilerimizi geliştirir.

Çünkü meraklı kişiler, daha iyi bir dinle­yici ve daha empatik bireyler ola­bilirler. Ayrıca ilişkilerde merak, ilginin göstergesidir. Herkesin konuşmak, kendisini anlatmak istediği bir dünyada meraklı bir dinleyici olmak, mumla aranan bir kişi olmamızı sağlar. Meraklı ve etkili bir dinleyici olmak diğer insanlar tarafından sevilen, ilgi duyulan ve ihtiyaç duyulan bir ki­şi olmamıza yardımcı olur.

Hatta merak önyargının panzehiri ola­rak da düşünülebilir. Bizden fark­lı insanlara karşı, belirsizliğin ve tehlikeli olabilme ihtimalinin ge­tirdiği içgüdüsel bir önyargı için­de olabiliriz. Bu da ilişkilerimizi ve iletişim biçimimizi olumsuz yönde etkiler. Bu noktada önyar­gılı olmak yerine o kişilerle ilgili meraklı olmayı tercih edebiliriz. Böylece hem negatif bir bakış açı­sından uzaklaşmış hem de daha empatik olmuş oluruz.

Merakin zararlı formu

Sevginin, umudun, güvenme­nin ve daha pek çok insani nite­liğin yararlı formlarının yanın­da zararlı biçimleri olabildiği gi­bi, merakın da zararlı formundan bahsedebiliriz. Tecessüs olarak da adlandırılan bu merak türün­de kişi, kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışır. İnsan­ların özel yaşamlarını, gizli hal­lerini, kusurlarını ve ayıplarını kişinin bilgisi ve rızası dışında araştırmaya ve öğrenmeye ça­lışır.

Fuzuli ve marazi olarak ni­telendirilebilecek bu tür bir me­rak, zihinsel enerjinin yanlış yer­de kullanılması ve israf edilmesi olarak da görülebilir. Bunun dı­şında, merak bazen riskli davra­nışlara da neden olabilir. Psikot­ropik ilaç ya madde kullanımları, zararlı alışkanlıkların başlaması, kimyasal tepkimeleri merak et­me gibi durumlar da kişinin fizik­sel sağlığına zarar verebilir.

Sonuç olarak cesaret; önem ve­rilmesi, korunması, geliştirilme­si ve alışkanlık haline getirilme­si gereken karakter güçlerinden biridir. Olumlu yönde kullanıldı­ğında da yaşam boyu sürecek bir büyüme, keşif ve bağ kurma yol­culuğunun yakıtı olacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar